UTANÇ DÜNYASI
Ferruh SİDAR
Yürek burkan vedalaşma anında hıçkırığa boğulan babanın -kahreden ihtimallerin
kıskacında- sakin davranması sanırım zordu.
O’na eşlik eden küçük kızın feryadı da, eşinin yanaklarından taşan gözyaşları da yaşamın
dayatmasından çok; akıl dışılığın hem o aileye hem de milyonlarca Ukraynalıya getirdiği
kadim bir ıstıraptı. Yine her türlü kaygı, yine gözyaşı, yine ayrılık ve de ölüm.
Geçmişten bugüne; paylaşmama sorunuyla insanlık, utanç veren görüntülerinden
sıyrılamadı bir türlü. Dahası, yaşadığı hüzün dolu tarihten ders çıkarmamak için de, direniyor
adeta.
Birinci ve ikinci dünya savaşında yitirilen yaklaşık 90 milyon insanla birlikte, onarılması
kuşaklar süren büyük yıkım ve derin yoksulluklara ilişkin trajik kareler nedense, etkisini
göstermiyor zihinlerde. Ve nedense, ulusal ve evrensel acılara dur diyecek liderleri seçme
konusunda irade gösteremiyor toplumlar. Böylece, ülkeleri de; yaşanan topraklardaki
kesimler gibi, taraf olmaya her şekilde zorlayan kepaze sistemin kuklalarına bakarak,
savrulup duruyoruz; acılar içinde.
Birinci Dünya Savaşı’nın nedeni, Avrupalıların sömürgecilik yarışından başka neydi ki? Ve
de Rusya’nın; Balkanları kendi yönetimine katıp, sıcak denizlere inmek değil miydi amacı?
Velhasıl, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Sırp Krallığı’na verdiği kesin uyarıyla
(şakalaşır gibi) sair şeyler vardı acıların temelinde.
Bugün, Kuzeyimizde yaşanan trajedinin gerekçeleri de tarafları da değişmiş değil. Dünyayı
yaşanmaz kılan Batı (ABD+AB ve diğerleri) ile Rusya ve taraftarları, yine korku dolu günler
yaşatıyor insanlığa. Her iki cephe de kısacası, etki alanına katmak istiyor Ukrayna’yı.
Rusya Liderliği Belarus ile işbirliği yaparak; İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerle omuz omuza
işgal ettiği Polonya gibi, bu kez, sınır komşusunu günlerdir, işgal etme telaşında.
Birçok nedenle birdenbire bütünleşen Batı cephesinin eylemleri karşısında da diğer
taraftan, nükleer savaş dillendirmesiyle, tehdit eder konumda tüm dünyayı…
Hal ve gidiş böyleyken, barış ve kardeşlik adına; kısa, orta ve uzun vadeli öngörüsü
olmayan insanlığın, yaşadığı dünyayı hak ettiğini kim iddia edebilir ki?
Ferruh SİDAR