Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş,”Ülkemizin her yerinde sahil bandını, akarsu yataklarını yıllarca kirlettiler. Bizler hep seslendik. Duymadılar. İşlerine gelmedi. Ve geldiğimiz noktada sahiller ağlanacak hale geldi. Hep birlikte el ele bu rezilliğe seyirci kaldık. Son yıllarda deniz kenarı, sahil bandı, dolgu alanı, akarsu yanı, dere kenarı, göl kenarı gibi doğa harikası yerleri birer ikişer yok ettikten sonra gözümüzü ORMANLIK ARAZİLERİ, YAYLALIK ALANLARA DİKTİK (!) Şimdi ülkemizin dört bir yanında YAYLALIK olarak bildiğimiz ormanlık muhteşem doğa harikalarına bina yapıyoruz, betonarme evler yapıyoruz, oteller, moteller, kamp alanları yapıyoruz, dubleks, tripleks evler yapıyoruz, yaylalarda oluşan bu çarpık ve betonarme yapılaşmanın önüne geçilmesi gerek. Yoksa kısa süre içinde buralarda yaşanılacak yer olmaktan çıkacak, doğal harika olma özelliğini yitirecektir” dedi.
Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş , “Yıllardır bu türden yapılaşmaların önünü kesmek ve engellemek için yoğun bir şekilde çalışmalar yapmamıza rağmen, gücümüz yetmiyor. Sadece üç beş sivil toplum örgütünün, duyarlı insanın ses vermesi ile bu işler olmuyor. Yaylalarda, ormanlık arazilerin bulunduğu ortamlarda betonarme yapılaşmanın olmaması ve bölgenin karakteristik yapısına uygun yapıların yapılması gerektiğini defalarca söyleyip, aktarmamıza rağmen gözünü rant hırsı bürümüş yada üç günlük dünyada her güzellik benim olsun kafa yapısı ile yaşayanlar yüzünden doğa harikası yurdumuzun bu güzellikleri yok oluyor. Yaylalarda vatandaşlar hafta sonu ya da yaz ayında tatillerde konaklamak için süper lüks betonarmeden, çok katlı konutlar yaptırıyor. Bu yapılaşmalar doğayı ve çevreyi kirlettiği gibi doğa ve çevrenin yapısına da uygun değiller. Bu sorun tüm ülkemizin sorunudur” dedi.
Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş , “Bunları söyleyip, konuştuğunuz vakit, Turizm düşmanı oluyorsunuz. Bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Elbette Turizm olsun. Yayla turizmi de şart. Ama doğal yapıyı, karakteristik özellikleri, çevreyi bozmadan, o tabiat güzelliklerini yok etmeden bu turizmi yaşamak çok mu zor. Organik tarımın olduğu doğal yaşam şartlarının oluşturulduğu mekânlar olması çok mu zor. Neden buramlarda imarlaşmaya bu denli hız veriliyor. Bir plan dâhilinde çevre ve doğal güzellikleri tahrip etmeden, betonlaşmadan, prefabrik, bungalo, ahşap gibi yaylalıklar ve konaklama yarleri oluşsa bunun kime ne zararı var! Deniz kenarı talan edildi seyredildi. Şimdi Yaylalık alanlar tarumar ediliyor, yine seyir mi edeceğiz. Sadece görüntü kirliliği değil, bu binalaşmaların yarattığı fosseptik atıklar ve evsel atıklar yüzünden büyük birde çevre kirliliği oluşuyor. Özellikle Fosseptik atıkların nereye gittiği, hangi akarsulara karıştığını da çözemiyorsunuz. Bu hem çevreye hem insan hayatına, hem doğal yaşama zarar veriyor. Yaylalar bizim tarihi ve kültürel miraslarımız. Buraların korunması lazım.. Tahrip edilmemesi, yeşilin ve doğanın eşsiz güzelliklerinin yok edilmemesi gerekir. Turizm sadece yapı değildir. Otel, motel, kamp değildir. Betonlaşma değildir. Eko turizm diye bir olay var. Ekolojik dengeyi bozmadan da bu işler yapılabilinir” dedi.