Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu,düzenlediği  basın toplantısında

”Erdoğan ın kararıyla Kaçak ve sığınmacıların çalışma izni olmadan 3 yıla kadar çalışabilmeleri olanaklı kılınıyor. Bir yerde izinsiz olarak, SGK’sız olarak bir Türk yurttaşının çalışabilmesi suçtur,”dedi.

Karamahmutoğlu şunları söyledi;-Fakat biliniyor ki ülkemizde kaçak ve sığınmacıların çok az bir kısmı, onda da yalnızca geçici sığınmacı hüviyetiyle burada bulunanların çok az bir kısmı SGK’lı olarak, sigortalı olarak çalıştırılabilmekte. Diğer birçoğu ucuz iş gücü sömürüsüyle sigortası olarak çalıştırılmakta. Öyleyse üç yıla kadar izinsiz olarak bunların çalışabilmeleri yasal bir zemine kavuşturuluyorsa bu ülkemizde artık ikili bir hukuki düzene geçildiğinin işaretidir, emaresidir, göstergesidir. Yani hukuksal düzenin bozulduğunun göstergesidir.

Diğer taraftan ucuz iş gücü sebebiyle tercih edildikleri için istihdam sorunu yaratmakta. Türklerin, vatandaşların işsizlik sorununu büyütmekte, beslemekte. Diğer yanıyla esnaflık yapanları getirdikleri malları kaçak olarak getirdikleri için, faturasız olarak getirdikleri için bir buradan gelir kaybı var. İşsizliği besleyen diğer hususlardan bir tanesi. AKP’nin mülteciler politikası sürdüğü müddetçe Zafer Partisi de bu politikayı işlemeye ve Zafer Partisi’nin mültecilerden başka bir siyaseti yok mu eleştirisine almaya devam edecek.

Hastanelerimiz sağlık hizmeti vermek yerine bebeklerimize morg olmuş. Yalnızca morg hizmeti veren özel kurumlar haline gelmiş. Geçen hafta içerisinde Meclis’te başlayan tokalaşmalarla süren, fakat mahcubiyetten dolayı adı çözüm süreci mi, barış mı, yoksa açılım mı diye bir türlü konamayan, halen daha tarifi için tartışmaların sürdüğü, fakat belli ki kamuoyuna yansımadan çok daha evvel bir yerlerde pişirilip suyu kaynatılmış bulunan bir husus var. Bu, Türkiye’nin, hükümetimizin, devletin, kendi dinamiklerinden kaynaklanan bir politika mı yoksa önümüze servis edilmiş bir politika mı bilemiyoruz.

Yani bu ajanda, Kürt siyasetiyle ilgili bu ajanda, Türkiye’nin ajandası mı yoksa dışarıda başka merkezlerin ajandası mı hala daha hem siyaset kurumu hem aydınlar bu hususu tartışıyorlar. Henüz daha adı konulabilmiş değil. Sadece Türkiye’nin içini mi ilgilendiriyor? Yoksa Türkiye’yi değil de Türkiye’nin komşu ülkelerini mi ilgilendiriyor? Türkiye coğrafyasında Türk milletinin tarihsel kazanımlarına en ufak bir zarar getirecek hiçbir adımdan, eylemden yana değiliz. Tam siper hepsini karşısında olacağız.

Şöyle bir sakıncalı durum yaşanmıştı. Terörist başı Abdullah Öcalan’dan terör suçundan dolayı terör örgütünün başı olduğundan dolayı hüküm yemiş, yediği hükmün cezasını halen daha çekmekte olan Öcalan’dan PKK terör örgütüne dönük talimatlar vermesi beklendi. Öcalan’dan bu sipariş edildi. Medya yoluyla kamuoyunda bu söylendi. Şimdi hapisteki hükümlü cezasını çekmekte olan baş terörist Öcalan’dan bunu beklemek demek, Öcalan’ın PKK’yı yönettiğini kabul etmek demektir.Öyleyse bu durum yargılanmayı gerektirir. Bu bir suçtur.

Hafta sonu İstanbul Barosu’nun seçimleri oldu. İstanbul Barosu’nun başına eski bir Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili seçildi. İbrahim Kaboğlu, kendisi ne yazık ki anayasal olarak bile, anayasal vatandaşlık tanımıyla bile Türklüğü üstüne alamamış, Türklüğü sindirememiş, anayasal vatandaşlık bakımından bile kendini Türk olarak tanımlayamayabilen bir yurttaş olarak ne acıdır ki Türklüğün kaderine kefen biçecek laflar etmeye başlamıştır daha ilk günden. İstanbul Barosu’nun başına oturduğu ilk günden itibaren. Buyurmuştur ki yeni İstanbul Barosunun başkanı değişmez maddelere anayasadaki değişmez maddelere olumlu anlamda dokunulabilir diye söylemiştir. Aynı lafı biliyorsunuz iki hafta önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başkanı Sayın Numan Kurtulmuş da yapmıştı.

Bu çabalar Türkiye’de, Anadolu coğrafyasında Türklüğü geriletmek, zayıflatmak girişimleridir, çabalarıdır. İşte Zafer Partisi’nin varlığı siyasal kurum olarak tam da burada bu yüzden gereklidir. Zafer Partisi de burada Türklüğü daha ileriye ve daha yukarıya taşımak için siyaset yapmakta ve çalışmaktadır.

Yenidoğan Çetesi’nden söz ediyoruz. Artık Anadolu’nun dört iline de sıçramış olduğu dün anlaşılan fakat daha çok İstanbul’da ki hastanelerde ortaya çıkan, yaşanan yenidoğan servislerindeki bebek ölümleriyle ilgili bu bebek ölümlerinin üzerinden kar elde eden, gelir elde eden çetenin yaşamış oldukları toplum olarak 23 yıllık AKP iktidarının yönetimi sonucunda kurumları, kuralları, değerleri boşalan Türkiye’de insanımızın da içinin etik ve ahlaki değerlerin boşalmasıyla ne hale geldiğimizin bir göstergesi oldu.

Şüphesiz yargı çalışacaktır, çalışmalıdır ve bu cinayet şebekesi en ağır cezayı almalıdır. Bu gereklidir. Fakat bu tek başına sorunu çözmeye yeterli olmayacaktır. Zira hastayı müşteri gibi gören ticarileşmiş bir sağlık sistemi bu caniliği üretiyor.