Uzun insanlık tarihi boyunca sevinçle karşılanan, dualarla çağrılan yağmurlar, son yıllarda ve Ankara başta olmak üzere şehirlerin çoğunda bize sevinç yerine korku veriyor. Mevsimli, mevsimsiz yağmurlar sonrası yaşadığımız felaketler için sıklıkla iklim krizi ve artan aşırı hava olayları suçlanıyor ve yerel yönetimler elimizden gelen bu kadar diyerek çıkıyor işin içinden. Ancak biz şehir plancıları, biliyoruz ki, Ankara`da ve neredeyse bütün şehirlerimizde, bu felaketlerin afetlere dönüşüyor olması;
-
Plansız kentleşme,İmara açılan dere yatakları,
-
Olmadık yerlerde yapılmış güvensiz binalara verilen imar afları,
-
Tamamı asfalt ve beton ile kaplı topraksız ve geçirimsiz yerleşimler,
-
Sadece sorun olarak görülüp üstü kapatılınca sorunun çözüldüğü düşünülen dereler,
-
Yetersiz veya olmayan yağmur suyu toplama sistemleri,
-
Eskimiş ve yetersiz altyapı ve bu altyapı çalışmalarını yürütmek yerine kamu kaynaklarını Ankapark gibi, Kanal İstanbul gibi fuzuli ve zararlı mega projelere aktaran,
-
Yeşil alanları, Ankara`da olduğu gibi vadileri, dere yataklarını imara açan belediyeler ile dört gözle beklediğimiz yağmurlar bizlere çile ve afet haline geliyor.
Suçu iklim krizine ve artan yağışlara atmak kolay, evet iklim krizi var ve bizi derinden etkiliyor, evet aşırı hava olayları artıyor ve evet Ankara gibi kurak illerde dahi iklim daha yağışlı özellikler göstermeye başlıyor. Ancak bu kriz yeterince uzun süredir ve yaygın olarak bilinen bir gerçek; hepimiz biliyor ve yaşıyoruz. Çoktan çözülebilir bu felaketlerin çoğu afetlere dönüşmeden engellenebilirdi. Ankara başta olmak üzere yerel yönetimlerin bütçeleri ve öncelikleri, ihtiyaca bakmadan daha fazla imarlı alan ve daha fazla konut yaratma girişimleri ile, altyapıda kalıcı değil gelip geçici çözümlerle, popülist, “beş yıl sonra tekrar seçileyim yeterci” ve kısa vadeli projeci belediyecilik anlayışıyla, kent içleri ve çeperinde yapılaşmış, su geçirmeyen, toprak olmayan yüzeyleri hızla arttırma doğrultusunda belirleniyor.
Yapılan hatalar yukarıda sıralanmış durumda ancak belediyeler bu hataları yapmaya devam etmek zorunda değil; biz de yağmurları çile olarak çekmek zorunda değiliz. 2018 yılında Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü detaylı bir Taşkın Yönetimi Planı dizisi hazırladı, bu planlarda Ankara (Sakarya Havzası) başta olmak üzere bütün havzalarda yağış derecesine göre taşkın alanlarının neresi olduğunu sokak sokak ve bina bina görebiliyoruz.
Aşırı yağışlarda taşkın ve sel yaşanacak yerler Ankara ve diğer bütün şehirlerde detaylı biçimde belli iken geçtiğimiz 6 yılda bütün belediyeler bu sorunun çözümüne dair neler yapmıştır sormak ve bundan sonra acilen yapılması gerekenleri sıralamak isteriz:
-
Bütün bu taşkın alanlarında toprak alanlar ve geçirgen yüzeyler; parklar, açık-yeşil alanlar ya da benzer kullanımlar biçiminde küçük kentsel tasarım müdahaleleri ile arttırılmalı,
-
Civardaki yapılar başta olmak üzere bütün yeni ve mevcut yapılarda yağmur suyu hasadı (çok soğuk iklimlere sahip şehirler haricinde) arttırılmalı,
-
Bu taşkın alanlarının topladığı suyun aktığı yüksek kotlarda ve taşkın alanlarında, yollarda küçük ölçekli ve yerel yağmur suyu toplama sistemleri kurulmalı,
-
Yüzlerce yıldır kullanılan küçük ölçekli yeraltı sarnıçları ile, suyun toplandığı yerlerde parklar ve toprak-geçirgen yüzeylerle desteklenmeli,
-
Tüm bu yerel ve küçük ölçekli, kentsel tasarım ve altyapı ölçeğindeki müdahaleler, bir üst ölçek plan ile kontrol edilmeli,
-
İşbu üst ölçek plan Ankara gelişimi, ulaşımı, konut, dönüşüm, merkezler, ticaret, sanayi, tarım, turizm gibi kararların yanı sıra, altyapı için de iklime dirençli ve kapsamlı bir master plan olarak hazırlanmalı ve uygulanmalı,
-
İlke kararı olarak Ankara`da vadilerin ve dere yataklarının imara açılması durdurulmalı,
-
Kentsel yerleşim ve çeperde geçirgen olmayan yüzeylerin (beton ve asfalt) artmasının önüne geçilmeli,
-
Kentsel tasarım müdahaleleri ile geçirgen yüzeyler, bina, yapı adası, mahalle ölçeğindeki yağmur suyu toplama sistemleri arttırılmalı,
-
Toplanan su, kentsel peyzaj düzenlemelerinde, kentsel tarımda kullanılabilecek halde kullanıma sunulmalıdır. Su Ankara için felaket ve afet olmaktan çıkmalı, verilmesi gereken değere yeniden sahip olmalıdır.
Daha önce defalarca yaptığımız gibi Ankara başta olmak üzere bütün yerel yönetimleri, bu sorunu planlı bir biçimde, mega projelerden ve piyasacı imar ve konut yaklaşımından uzak durarak, kamu kaynaklarını kamu yararına kullanarak, bütçelerinde önceliklendirerek, master planlar ve yerel – kentsel tasarım ölçeğinde müdahalelerle çözmeye davet ediyoruz.
TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi