ASR-I SAADET BİZLERDEN UZAK DEĞİLDİ, İZDÜŞÜM BİR HAYATI YAŞAYARAK UZAKLAŞTIK-
Nevzat Aksoy
Değerli okuyucularımız ,
Çağlardan beri dünyamız içinde yaşanmış hayatların, hikayesini, resmini, toplum insan ilişkilerinin serüvenini adeta zamanları delerek, birikimli olarak günümüze bir kullanım kılavuzu mahiyetinde geçmişe bir köprü, geleceğe de bir ayna olarak bizlerin önüne sermiştir.
Son peygamber Hz Muhammed, ve İlahi İslam dininin ümmeti olmanın şeref ve bahtiyarlığını yaşamakla birlikte, kutlu bir din, Yüce ve şanlı bir Peygambere sahip olmanın şansını hep birlikte yaşıyoruz.Şanslı bir ümmetin varisleri, hemde yaşanmış hayat rehberi, önümüzde, ve hayatlarımıza bir ayna görevi görürken, bu hayatların asıllarına bağlı kalmayarak, maalesef yaşantılarımız, ve hayatlarımızın sahte bir kopyasını yaşıyoruz.
Asr-ı saadette insanlıkta, ilimde,ahlakta, edepte, bir faziletler medeniyeti meydana getirdi. İnsanlar İslam ahlakıyla yaşamaya başlayınca huzurlu ve mutlu oldular.İşte günümüzde cereyan eden toplumsal hayatların, ve insan ilişkilerinin, seyrinde ve tadında görünüyor gibi görünse de, amaç ve gayeden uzaklaşılmış taklidi bir ruh dünyasında yaşadığımız için, dünya, ve yaşantılarımızın tat ve lezzetlerinden mahrum kaldık.
İslam ahlakının verdiği manevi hayatların ikliminde güneşlenmediğimiz için, kalblerimiz kararmaya, gönül ve merhametimiz
yerini karanlık ve taşlaşmış bir vicdana bırakmıştır.
Zevki sefanın ve menfaatin kol gezdiği, dünya ve yaşantılarımızda rotamız selamet ve kurtuluş durağından uzaklaşıp,bilinmeyen bir felaketler yumağında yol almaktadır.
Hani biz şanslı bir ümmettik.?
Allaha ve Resule, koşulsuz itaat etmiştik? Kitaplara, Meleklere, kaza ve kadere, hayır ve şerrin Allahtan geldiğine inanmış ve biat etmiştik.
Peki ne oldu bize biz bu hallere geldik.
Yaşıyoruz maalesef yaşamanın gayesini bilmiyoruz.
Düşünüyoruz, ve sorguluyoruz,istikamete gelmiyoruz.
Bir kalp ve bir vicdan taşıdığımızı biliyoruz,fakat dünyamızda ve çevremizde yaşanan ahlaksızlık ve dramlara dur diyemiyoruz.
Bir nefis taşıdığımızı biliyoruz,kendimiz tokken iyi bir hayatın içinde yüzerken, etrafımızda açlık ve yoksulluktan
umut ve dünyaları yıkılmış insanlara bir el atmıyoruz.
Peki bizler neyiz? Kimiz?Ne yapıyoruz,
neden asrı saadetin kapısını çalmıyoruz?
Hep ayrıştık, bölündük, koca bir İslam medeniyetinde, İslam nüfusu dünya nüfusunun 1.57 milyar inananı ile yüzde 23 ‘nü oluşturmasına rağmen bir beden bir vücut olamadık. Her bir parçamız bir yere savruldu.
Ümmetçilik anlayışı saf değiştirdi.
Ümmet olarak bildiğimiz bazı din kardeşlerimiz, bugün kafirin yanında saf tuttu.
Peki bunları görüp de haykırmamak mümkün mü?
İşte değerli insanlar bütün bunları gerçek bir manada sorguladığımızda hayat ve yaşantılarımızın tadı ve tuzunda bir eksiklik, olduğunu, Peygamber efendimiz (s.a.v) Veda Hutbesinde, “Size iki şey bırakıyorum, birisi Allah’ın kitabı diğeri eh-li beytimdir. Bunlara sıkı sıkıya sarıldıkça yönünüzü kaybetmeyecek selamete varacaksınız.
Değerli insanlar, işte dünya hayatlarımızın lezzetlerinden bir tat, bizi kendimize, yani asıllarımıza döndürecek, ölü olan maneviyat dünyamıza adeta kan ve hayat verecek reçeteyi uzaklarda değil, Kuran ve Sünnette aramamız
gerekir. Bunlara samimi bir mukaddesatla sarıldığımızda o zaman şifa ve yönümüzü bulacağız.
Saygı ve sevgilerimle