TARIMSAL EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN BAŞLAMASININ 176. YILINDA:
TARIM SEKTÖRÜ VE ÜRETİCİLER DESTEK BEKLİYOR …
MESLEKTAŞLARIMIZ İŞ İSTİYOR …
Milli ekonomimizin temel sektörü olan tarım alanında 1980 sonrası oturtulan kalitesiz eğitim sayesinde meslektaşlarımız işsiz. Tarımsal eğitim ve öğretimin başlamasının 176. Yılında,son verilere göre 8.2 milyon öğrenci ziraat fakültelerinden mezun oldu. Mezun olanların çoğu işsiz ve başka sektörlerde çalışıyor. Tarım sektörü, kaliteli eğitim ve uygulama olmaması yüzünden, toplumumuzun temel ihtiyaçlarını karşılayamaz, geniş istihdam alanları yaratamaz, sanayiye hammadde sağlayamaz, üretim ve ihracatla ekonomiye önemli katkı sağlayamaz, milli ekonomimize yön veremez hale geldi.
Bütün bu kötü tabloya rağmen halen daha Türkiye’nin lokomotif sektörü olan tarım sektörü, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında eğitime yapılan yatırımlar sayesinde ayakta durmaktadır. İlk tarımsal KİT’lerin ve tarım satış kooperatiflerinin 1930’lu ve 40’lı yıllarda kurulması, Türkiye’de tarım sektörünün önemini bize göstermektedir. Makineli tarıma geçilen 1950’li yıllarda, tarım sektörüne girdi sağlayan fabrikalar kurulmuş, üretici ve tüketiciyi koruyan tarım satış kooperatifleri, et balık kurumu, süt endüstrisi kurumu gibi kurumlarla ülke bazında tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinde ziraat mühendisleri çok önemli görevler üstlenmişlerdir. Ülkemizin ekonomik olarak büyüme süreçlerinde önemli katkıları bulunan meslektaşlarımız özellikle 1980 yılından sonra mesleki açıdan önemli ölçüde değer kaybetmiştir.
MEKTEB-İ ZİRAİ ŞAHANEDEN GÜNÜMÜZE TARIMSAL EĞİTİM
Türkiye’de ilk tarımsal eğitim-öğretim faaliyetleri, 10 Ocak 1846`da İstanbul Yeşilköy’de bulunan Ayamama Çiftliği`nde kurulan Mekteb-i Zirai Şahane ile başlamıştır. Bu okul bir yıl sonra kapatılmış, 13 Ekim 1892 yılında Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi Alisi okulu açılmış bu okula orman maden mektebinin öğrencileri de nakledilmiştir.1928 yılına kadar halkalı ziraat mektebi mezunları Türkiye tarımının gelişmesinde önemli görevler üstlenmiştir.
1980 SONRASI KALİTESİZ EĞİTİM SAYESİNDE İTİBAR KAYBI YAŞIYORUZ
Ziraat mühendisliği mesleği, 1984 yılına kadar altın çağını yaşamış, ülke ziraatında ihtiyaç duyulan teknik elemanlar, çok yararlı hizmetlerde bulunmuşlardır. Bu zaman zarfında Ziraat Fakültelerine gelen öğrenciler üniversite sınavlarında başarılı ve en seçkin öğrenciler olmuş iken 1980 yılından sonra gelen Yüksek Öğretim Kurumu rejimi ile tüm yüksek eğitim ve öğretiminde olduğu gibi tarımsal eğitim ve öğretimde de ciddi bir bozulma olmuştur. Fakülte sayıları ve bölümlerin öğrenci kapasiteleri sürekli arttırılmış, gelinen noktada yılda 5.500’ün üzerinde Ziraat Mühendisi, okullardan mezun olmaktadır. Hiçbir planlama yapılmadan açılan Ziraat Fakülteleri nedeniyle Ziraat Mühendisleri birdenbire çok ciddi bir istihdam sorunu ile karşılaşmıştır. Bu durum doğal olarak ziraat fakültelerini tercih eden öğrenci kalitesini de etkilemiş ve kalitesiz eğitim sayesinde Ziraat Mühendisli itibar kaybına uğramıştır. Yeni açılan fakülte ve üniversitelerde gerekli hazırlıklar ve altyapı çalışmaları yapılmadan, yeterli öğretim elemanı kadrosu hazırlanmadan, teknik araç gereç, ders malzemesi ve laboratuvarlar, uygulama imkânları temin edilemediği için, meslekte son derece yetersiz zayıf mühendisler yetiştirilmiştir. Bu olumsuz durum maalesef artarak günümüze kadar devam etmektedir.
STAJ İMKANLARI ORTADAN KALKTI MÜHENDİSLERİMİZ KENDİLERİNİ YETİŞTİREMİYOR
1990 yılına kadar fakültelerinden mezun olan ziraat mühendisleri genellikle tarım bakanlığı, toprak-su (köy hizmetleri), DSİ’de istihdam edilir ve bu kurumlar yeni mezun ziraat mühendislerini meslek içi eğitime tabi tutarak meslekte gelişmelerini sağlarlardı. Maalesef bugün söz konusu eğitimler uygulamadan kaldırılmış çok basit seminer şekline dönüştürüldüğünden genç mühendislerin kendilerini geliştirebilme imkânları zorlaşmıştır. YÖK’ün kurulmasıyla birlikte ülkemizdeki tüm üniversitelerde olduğu gibi Ziraat Fakültelerinde de “değersizleştirme” süreci tüm hızıyla sürerek bugünlere gelindi. Bu durum üniversitelerin değerini oldukça düşürmüştür. Değer düşmesi doğal olarak öğrenci ve öğretim elemanlarına da yansımıştır. Kimi ilçelerde açılan üniversite ve fakülteler ilçenin gelişmesine kalkınmasına hizmet edeceği yerde, üniversite bütün olarak yörenin geri kalmışlığına ayak uydurmaya çalışmaktadır. 2021/22 yılı itibariyle Türkiye’de 8,2 milyon(mastır, doktora dahil) öğrenci varken, bu sayı Almanya’da 3,1 milyon, Fransa’da 2,5 milyon, İngiltere’de 2,4 milyon öğrenci vardır.
40.000 MESLEKTAŞIMIZ İŞSİZ
Ülkemizde son on yedi yılda üniversite öğrenci sayısında yaklaşık 4,6 kat artış olmuş iken, aynı dönemde Türkiye’deki nüfus artışı (68,8 milyondan 84,7 milyona çıkmıştır) %23 olmuştur. Gelinen noktada hem üniversite öğrencisinin prestiji, hem de üniversitede görev yapan hocaların niteliği oldukça düşmüştür. 1980 öncesi profesör olmak için en az iki yabancı dil bilme zorunluluğu aranırken şimdi asgari düzeyde (55 dil puanı) dil puanı istenmektedir. Bugün ülkemizde Ziraat Mühendisi yetiştiren fakültelerin 5-6 tanesi hariç diğerlerindeki öğretim üyesi sayısı, fakülte binaları, dershaneleri, laboratuvarları, ders araç ve gereçleri, kütüphanedeki kitap sayısı, araştırma-uygulama çiftlikleri, internet erişebilirliği gibi eğitim ve öğretim kalitesini belirleyecek olanaklar ve kriterler yeterli değildir. Bu fakültelerde kimi dersler boş geçerken, kimi dersler de dışarıdan konu uzmanı olmayan kişilerce doldurulmaktadır. Türkiye’de yaklaşık bir öğretim elemanına doksan beş öğrenci düşerken bu sayı ABD ve AB ülkelerinde 15-16’dır. Kimi fakültelerimizin öğrenci sayısı o fakültenin kütüphanesindeki kitap sayısından daha fazladır. Dolayısıyla bu fakültelerden mezun olan meslektaşlarımızın diplomaları da geçersiz olmaktadır. 1980 yılına kadar hiçbir meslektaşımızın iş sorunu olmazken bugün 40.000’e yakın meslektaşımız iş arar durumdadır. Özellikle Covid-19 pandemisi ve küresel ısınma nedeniyle dünyada tarım, insanlığın geleceği ve doğanın sürdürülebilir kullanımı açısından son derece önemlidir. 2050’li yıllarda dünya nüfusunu dokuz milyarı aşacağı dikkate alan ülkeler, tarımı stratejik sektör olarak kabul ederek politikalarını yeniden belirlemişlerdir. Ülkemiz nüfusunun hızla artmaya devam etmesi sonucu gıda ve beslenme ihtiyacının giderek artacak olması yanında, küresel ısınma, su kaynaklarımızın kıtlığı, tarım arazilerinin amaç dışı kullanılması gibi sorunlar dikkate alındığında, halkımızın sağlıklı beslenme ve gıda hakkı, nitelikli bir tarım eğitimini zorunlu kılmaktadır.
Tarımsal eğitim-öğretimin 176. yılını kutlarken mesleğimizin saygınlığının artırılmasını ve tarım sektörüne gereken desteğin verilmesini talep ediyoruz.