“Şiddet toplumu
olduk…”
Necdet Buluz
Toplumda özellikle son günlerde şiddet olaylar, kadın cinayetleri ve ölümcül kavgalar sıklıkla gündeme geliyor. Söz konusu olayların artışıyla birlikte, “Şiddet toplumuna mı dönüşüyoruz” sorusu, yurttaşların en çok tartışığı konu haline geldi.
Müzisyen Onur Şener’in katledilmesinden sonra toplumsal şiddet olayları yeniden masaya yatırıldı. Şiddet toplumu olduğumuz ve bunun sonuçlarının da endişe verici olduğu ortaya konuldu.
Bu olaylarla birlikte toplumda güvenlik kaygısı üst noktalara ulaşırken, şiddetin nasıl önleneceğini ve artan şiddetin nedenlerini uzmanlar anlattı.
Psikiyatrist Prof. Dr. Nursu Çakın Memik, öfke duygusunun şiddet davranışına dönüşen etmenler olabileceğini söyledi. Memik, “Şiddetin bedelinin olmaması, her türlü davranışta bulunmanın hak olarak görülmesine yol açar. İnsanların tolerans düzeyi azaldı. Bireyin çocukluk döneminde maruz kaldığı davranışlar ileri yaşlarda belirleyici olur. Sevilen bir çocuk, sevilmeye değer olduğunu fark eder. Böylece öfke duygusu azalır ve empati yeteneği gelişir. Çocuğa yeterli ilgi gösterilmiyorsa, sevildiğine dair bir belirti yoksa fiziksel bakım hiçbir işe yaramaz” dedi.
Akademisyen Doç. Dr. Alparslan Nas ise şiddetin toplumsal boyutunu şöyle anlattı:
“Toplumsal öfke bir bütün olarak değerlendirilmeli. Kadına veya çocuğa yönelik bir şiddetle müzisyene yönelik şiddetin arka planındaki temel etmen bu bireylerin “öteki” olarak kodlanmaları. Bireylerin ne istenirse yapmalarının zorunlu görüldüğü ve karşı çıkmalarının uygun görülmediği bir üstten bakış söz konusu. Bu nedenle şiddeti, ötekileştirme kültürünün bir yansıması olarak değerlendirmek mümkün. Toplumsal şiddet konusunda günlük yaşamda kullanılan dil de önemlidir. Özellikle dezavantajlı gruplara yönelik dilin dönüşmesi gerekiyor.”
Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı Derneği Başkanı Ayşe Kaşıkırık da nefret dilinin toplumun her kesimine işlediğini belirterek “Şiddet, normalleştirilip meşrulaştırıldı. Hukuki boşluklar şiddetin önünü açtı. İstanbul Sözleşmesi sadece kadınları kız çocuklarını değil, şiddete karşı herkesi koruyordu. Şiddetin önlenmesi yasaların caydırıcı gücüyle mümkün” ifadelerini kullandı. Kaşıkırık, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bireyler sisteme güvenmediğinde şiddete meyilli oluyor. Borç yükü, yaşam baskısı şiddetle sonuçlanıyor. Bürokrasideki liyakatsizlik sisteme olan güveni düşürüyor. Meşrulaştırmak, normalleştirmek ‘Ben yapsam da bir şey olmaz’ algısı oluşturuyor. Bu vakalar adalete olan güveni zedeledi. Toplumsal trajedi, buhran oluştu.”
YanıtlaYönlendir |