Avrupa Birleşik
Devletleri mi
doğuyor?.
Necdet Buluz
Avrupa Birliği (AB) şimdi yeniden yapılandırma yolunda. Fitili ateşleyen ise Fransa Cumhurbaşkanı Macron. Yeni yapılanmada Avrupa Birleşik Devletleri ortaya çıkmış olacak. Yeni yapılandırma ne getirir ne götürür. AB ülkelerinin buna bakışı nasıl? İşte kafalardaki sorulara yanıt bugünkü yazımızda.
Göç, Brexit, finansal kriz, COVID-19 krizi derken, ani bir hızla patlak veren Ukrayna savaşı, Avrupa’da kartların yeniden dağıtılması zorunluluğunu hızlandırdı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen “Avrupa’nın Geleceği Konferansı” kapanış töreninde yaptığı konuşmada, değişimin fitilini ateşledi.
Macron, Avrupa’da 1980’lerden bu yana tartışılan “çok vitesli Avrupa” ya da “AB Konfederasyonu” önerisini yeniden tartışmaya açtı. “Artık Avrupa mimarisi ve kurumları tümüyle değişmeli, Avrupa Siyasi Topluluğu kurulmalı” diyerek, “hem federatif, hem konfederatif” yapıya sahip, “Avrupa Birleşik Devletleri” diye tanımlanabilecek yeni bir Avrupa’yı işaret etti. Ancak reform yolu oldukça zorlu görünüyor, zira Macron’un önerisi karşısında ortak bir açıklama yapan 13 AB üyesi ülke, talebe karşı çıktı bile.
Avrupa kıtasının liderliğine oynayan Macron, Strasbourg’da, bir Avrupa Konfederasyonu fikrini canlandırmak için düğmeye bastı. Fransa Cumhurbaşkanı, 9 Mayıs Pazartesi günü Avrupa Parlamentosu’na, kıtayı bir “Avrupa siyasi topluluğu” etrafında yapılandırmayı önerdi. Macron, böylece otuz yıldan fazla bir süre önce Fransa eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın savunduğu “Avrupa Konfederasyonu” fikrini yeniden gündeme getirdi.
“Çok vitesli Avrupa” fikrinin isim babası, Avrupa Komisyonu’nun 1985-95 yılları arasında başkanlığını yürüten Fransız politikacı Jacques-Delors adına kurulan Delors Enstitüsü’nün başkanı ve aynı zamanda İtalyan Demokrat Partisi’nin de lideri olan Enrico Letta, Başbakan Mario Draghi’nin de desteğiyle geçtiğimiz haftalarda bu yönde açıklamalar yaptı. Mario Draghi de yeni kurulacak “Avrupa siyasi topluluğunun” Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ın ve aynı zamanda Rusya’nın, Ukrayna’ya yönelik saldırganlığından yoğun bir şekilde etkilenen, Batı Balkan ülkelerinin isteklerini karşılamayı mümkün kılabileceğini savunuyor. Macron’un aynı gün görüştüğü Almanya Başbakanı Olaf Scholz da AB’ye tam üyeliği engellemeyen bu fikri “çok ilginç” olarak nitelendirdi.
Institut du Bosphore Başkanı AB Uzmanı Bahadır Kaleağası “Macron’un fikri yeni bir fikir değil, ikincisi zaten AB’de, fiiliyatta oluşmuş, çok çemberli bir yapı var. Avrupa Konseyi, Euro bölgesi, Schengen, NATO zaten var. 21’inci yüzyılın bahislerini dikkate aldığımız zaman zaten başka seçenek de yok. Zorunlu bir gidiş yani” diyerek bunun artık Avrupa için kaçınılmaz bir değişim olduğunu vurguluyor:
“Bugünkü Avrupa 1950’lerde tasarlanmış. AB’nin ikinci kuşak kurucuları, 1980’lerde soğuk savaşın ardından yeni bir yapı oturtmak istedi ama başaramadı. Jacques Delors döneminde, AB Komisyonu’nun, Delors’un kabinesinde stratejik araştırmalar görevlisiydim. Maastrich Anlaşmaları’nın reformu için akademik destek veren ekipte yer almıştım. Mitterrand, Kohl gibi isimler o dönem ‘Bir geniş Konfederesyon kuralım’ dedi. O zaman Sovyetler Birliği daha dağılmadan Gorbaçov bile ‘Avrupa evimiz’ diyerek buna benzer bir yapıdan söz etti. Ama Margareth Thatcher bunu veto etti ve federatif Avrupa projesi başarılamadı.”
Kaleağası, 80’li yılların sonunda Delors’un dediği “değişken geometri” yaratılamayınca, AB liderlerinin, her alanda gidilebildiği kadar ileri gitmeye başladığını belirterek “Euro Para birimi ayrı bir grup oldu, Schengen bir başka grup. Güvenlik için ayrı bir grup oluştu. Türkiye Gümrük Birliği’ne gitti. Anlaşmalarda, ‘Güçlendirilmiş işbirliği’ diye bir maddeyi koydular. Şimdi Macron, 21’inci yüzyılın hızlanan değişimleriyle bu işi düzenli bir şekilde yapmak istiyor. Scholz ve Draghi de destek veriyor. Gelin zaten bu çemberler var, daha iyi düzenleyelim diyor. Derinleşme yani daha federalleşme, genişleme yani konfederal biçim ve esneklik adlı 3 hedefi aynı anda yapalım diyor. Farklılaşmış entegrasyon da bu” diyor.
“Çok vitesli Avrupa” fikrini ilk ortaya atan Fransa’nın eski AB Komisyonu Başkanı Jacques Delors adına kurulan Jacques-Delors Enstitüsü müdürü Sebastien Maillard, Le Monde’a yaptığı değerlendirmede, “Belki de Emmanuel Macron bu çıkışı iç siyasi amaçlar için yaptı. La France Insoumise lideri Jean-Luc Melenchon’un ‘AB anlaşmalarına itaatsizlik etme’ çağrısı var. Macron buna karşılık, anlaşmaların revizyonunu önerdi” diye vurguluyor.
Ama Macron daha Strasbourg’u terketmeden, 13 AB üyesi ülke ortak açıklama yaparak, AB anlaşmalarının ve mimarisinin değişmesi önerisine, “düşünülmeyen ve erken açıklanan” bir öneri diyerek karşı çıktı. Bulgaristan, Hırvatistan, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Slovenya ve İsveç’in imzaladığı ortak metinde, pandemi veya Ukrayna’da savaş karşısında AB’nin aldığı önlemleri örnek göstererek, “Çalışan bir Avrupamız var. Neden bunu değiştirelim” görüşü dile getirildi.
Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba, Salı günü, Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’la, Kiev’de düzenlediği basın toplantısında “Ukrayna’nın AB’ye katılımının Avrupa’da bir savaş ya da barış meselesi olduğunu vurgulamak isterim. Savaşın başlamasının nedenlerinden biri, Putin’in Avrupa’nın Ukrayna’ya ihtiyacı olmadığına ikna olmasıdır” diyerek hayal kırıklığını dile getirdi.
Macron, Avrupa Parlamentosu’nun talebi doğrultusunda, Avrupa Anlaşmaları’nın değiştirilmesi için “Konvansiyon çağrısı” yapacağını ve konuyu 24-25 Haziran’da yapılacak AB zirvesinde ele alacaklarını belirtti. Macron’un dile getirdiği ve AB’yi federasyona götüren en önemli değişiklik, ülkelerin egemenliğini ilgilendiren bütçe, finans, sağlık, uluslararası konular gibi alanlarda, bugüne kadar uygulanan “oy birliği” ile değil, “nitelikli çoğunlukla” karar verilmesi önerisi.
AB Anlaşmaları üzerinde yaptığı çalışmaya göre, AB direktifleri ve yönetmeliklerin yüzde 80’i, Lizbon Antlaşması’ndan (2007) bu yana getirilen yeni bir standartla, “olağan yasama prosedürü” olarak değerlendiriliyor ve “nitelikli çoğunlukla” kararlaştırılıyor. Yani, mevcut üyelerin yüzde 55’inin, diğer bir deyişle 27 üyeden 17’sinin oyunu alan kararlar, uygulamaya konuyor. Nitelikli çoğunluk, geleneksel olarak iç pazarın düzenlenmesiyle ilgili olan ve tarıma, ulaşıma ve ayrıca çevre veya dijital teknolojiye uzanan 85 alanı kapsıyor.