Bir Bodrum tarihine
veda yazısı:1
Necdet Buluz
91 yaşındaki Bodrumlu Rıfat Güneri, Bodrum’un yaşayan tarihidir… Bodrum tarihine ‘iz bırakan’ isimlerden biridir aynı zamanda… Bugün Bodrum’un gençleri arasında bile efsane gibi anılır Rıfat Güneri…
Gazeteci arkadaşımız Selda Öztürk’ün yaşayan tarih ile yaşam öncesi yaptığı röportajı sizlerle paylaşmak istedik.
Elinde dev bir Türk bayrağı olduğu halde atıyla Bodrum sokaklarını dört nala turlayıp, ihtilali protesto etmiş bir Cumhuriyetçidir O… Bodrum’da CHP’yi ilk kuranlardan biridir…
Rıfat Güneri, babasını hiç tanımamış. 37 yaşındayken bir resim bulmuş bir yerlerde… “Baban” demişler. Büyütmüş, çerçeveletip evinin duvarına asmış. 14 yaşındayken bir de annesiz kalınca, koskoca hayatta kendinden başka güveneceği ‘dağ’ olmamış Rıfat Amca’nın…
O günden bu yana hep çalışmış, ekmeğini taştan çıkarmış, 5 erkek evlat büyütmüş. Onlardan bir tanesini de vakitsiz kaybetmiş. Hem kendi hayatının, hem de Cumhuriyetin tüm acılarına, tüm sevinçlerine tanıklık edip, hafızasına nakşetmiş…
Rıfat Güneri, tam bir Atatürk sevdalısı, bir Cumhuriyet neferi, bir vatan aşığı… “Kimsesizdim, okumadım. Ama kafam iyi çalışır” diyor Rıfat Amca… Gerçekten de hafızası zehir gibi…
Hem tarihe tanıklık etmiş, hem de Bodrum’da kendince bir ‘tarih’ yazmış çok değerli bir isimle, Bodrum’un hatıralarda kalan o eski günlerine biraz hüzünlü, biraz keyifli bir yolculuğa var mısınız?
Rıfat Güneri ‘yokluk’ içinde büyüyenlerden… Bugün turizmle ihya olan Bodrum’un, sadece ürettiğiyle geçinen emektar isimlerinden biri O… İşi hayvancılık… Askere gidene kadar pek çok işte çalışmış. Çoğu toprak işi tabii…
1946’da, cebine kıt kanaat harçlık koyup askere gitmiş. Türkiye’nin İkinci Dünya Harbi yılları… Askerlik öyle bugünkü gibi bir çırpıda bitmiyor elbette… Tam 36 ay vatan ocağında kalmış. 1949’da da memleketi Bodrum’a geri dönmüş. Döndükten sonra geçim derdi başlamış…
Şöyle anlatıyor o yıllarını:
“Az bir toprağımız vardı. 4 dönüm kadar… Biz beş kardeştik. Diğerleri satmış kendi paylarını. Ben de şu an oturduğum evimin yeri karşılığında, kendi payımı verdim.
1955 senesinde teyzemin kızıyla evlendim. Beş oğlan büyüttüm. Bir tanesi kanserden vefat etti. Ben ondan sonra tamamen yıkıldım.”
Gözleri doluyor bugün bile. Evlat acısı, çıkar mı hiç yürekten? Bu yaşında böylesine dinç bir adamın omuzlarını çökerten de ancak böylesine büyük bir acı olur zaten:
“Çocuğum kanser oldu. Çok çaba sarf ettim kurtaramadım. Bir tek çocuğu vardı O’nun. Okuyacağım dedi okuttuk. Akdeniz Üniversitesi’nde eğitim gördü. Sonra Amerika’da devam etti. Yeni geldi daha Türkiye’ye… Görseydi gurur duyardı evladım.”
Çocukları şimdilerde Bodrum’da sevilen, sayılan isimler tıpkı babaları gibi… “Biri üniversite tahsilli, çorbacı oldu şimdi!” diye hayıflanıyor Rıfat Amca ama yine de hem evlatlarıyla hem de torunlarıyla gurur duyuyor.
Bodrum’un en popüler caddesinde keyifli bir mekan işleten oğlu için çok daha büyük hayalleri varmış demek ki diye düşünmeden edemiyorum.
Rıfat Güneri, o yıllarda Bodrum’un ilk celeplerinden biri olduğunu anlatıyor bize… Bodrum’dan topladığı büyük baş hayvanları yaya olarak Söke’ye nasıl götürdüğünü kendisinden dinleyelim:
“Bizim Bodrum’un sığırı her zaman için değerlidir. Mera malı çünkü. Buradan yaya Söke’ye sürüyordum sürüyü. 6 günde oraya varırdım. Trene bindirirdim, doğru Bandırma’ya.
Bandırma’da trenden çıkarıp vapura! İstanbul’a varırdım. Tophane’den yolculuğum başlar, Kağıthane deresine kadar sürerdi. Her sene bir iki sefer yapardım bunu. Sonra İstanbul’da Karadenizli bir gemiciyle tanıştım.
‘Bizim ora da sahil, bura da sahil. Gemiyle taşıyalım şu hayvanları’ dedim. Çünkü hayvanlar yıpranıyor o yolda. Geldim, arkadaşlara da söyledim Bodrum’da. Onlar da onayladı. Telgraf çektim, anlaştık. Sonra gemiyle taşımaya başladık hayvanları İstanbul’a. Çok güzel para kazandık o yıllarda.”
Rıfat Güneri, Bodrum siyasetine damgasını vurmuş bir isim. Bodrum’da Cumhuriyet Halk Partisi örgütlenmesinde emeği çok büyük… Siyaset hayatının hep bir köşesinde olmuş. Çünkü Atatürk’e, Cumhuriyet’e yürekten bağlı Rıfat Güneri.
“Ben Cumhuriyet için canımı asla sakınmam. Sakınmadım da hiç” diyor… Bodrum’un siyaset tarihine iz bıraktığı anlar var ki birileri tarafından fotoğraflanmış ve arşivlere konmuş çok şükür!..
Rıfat Güneri, 1949’da askerden geldikten sonra siyasetle haşır neşir olmaya başlamış. Sene 1950… Demokrat Parti iktidarda. Bodrum’da Nazmi Bey, haber yollamış Rıfat Güneri’ye… “Gel, CHP’yi kurmak zorundayız” demiş…
“Varım” deyip kurmuşlar Bodrum’da ilk CHP örgütünü. Hem DP’li Türk siyasetini, hem CHP’nin muhalefette olduğu yılları, İsmet Paşa’nın sözlerini, Cumhuriyet’in aşmak zorunda kaldığı engelleri, tek tek üstelik de tarihleriyle anımsıyor bugün.
En çok da Lozan kahramanı İsmet İnönü’ye yapılan haksızlıkları unutmuyor:
“İkinci Cihan harbi patladı. Ben daha askere bile gitmemiştim. İstanköy adasını İngilizler aldı İtalyanlar’dan. Milas’ı bombaladılar. Buraya 61’nci dağ alayı geldi derhal… Çarşının içinde bir han vardı. O hanı hemen boşalttılar asker için…
Büyük bir ev vardı bizim mahallede, 12 odalı. Ordu için tahsis edildi. Revir yaptılar orayı da… O yıllarda İsmet Paşa, 1322 ile 1327 arası doğumluları askere almıştı. İsmet Paşa’yı bunun için eleştirdiler o dönem. Bir de aşar vergisi yüzünden eleştirdiler.
‘Millet aç kaldı’ dediler. Millet hiç aç kalmadı o yıllarda. Sırf Bodrum’da, bizim mahallede 60 hanenin birer çift öküzü vardı. Herkesin evinde istemediğin kadar hububat olurdu. Harmanı kaldırdı mı önce dul, yetimlere verirdi çiftçiler. Kimse aç kalmazdı.
Selda Öztürk