İşlerine geldiği gibi…
Necdet Buluz
Yukarıdaki başlık ilk bakışta size pek bir şey ifade etmez. Ancak, başta Amerika olmak üzere AB ve Rusya’nın Kıbrıs üzerinde Türkiye’nin varlığını kabullenmesine karşı bir cephe oluşturması yazı başlığımızı oluşturdu.
Konu, Kıbrıs’taki Maraş’ın yerleşime açılması konusudur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve KKTC Cumhurbaşkanı Tatar’ın “Maraş’ı yerleşime açacağız” açıklamalarına karşı dış güçler adeta birleşti. Türkiye’ye karşı da meydan okumaya başladı. Bu işin içinde Rusya da var.
BM Güvenlik Konseyi’nde kabul edilen İngiltere’nin hazırladığı başkanlık açıklaması metninde, Maraş açılımı kınanarak Türk hükümetinden Maraş bölgesinin kısmen yeniden açılması konusundaki kararından geri adım atması istendi.
Açıklamada “Güvenlik Konseyi, bu eylemlerin ve 2020 yılı Ekim ayından bu yana Maraş’ta atılan tüm adımların geri alınmasını talep ediyor. Güvenlik Konseyi, kararlarına uygun olmayan ve adada tansiyonu yükseltebilecek, anlaşma umuduna zarar verecek tek taraflı eylemden kaçınılması gerektiğinin altını çiziyor’’denildi.
Başkanlık açıklamasında, Maraş bölgesinin BM yönetimine devredilmesi de dahil olmak üzere Güvenlik Konseyi kararlarına uyulmasının önemi vurgulandı. Açıklamada ayrıca BM Güvenlik Konseyi’nin iki toplumlu, iki bölgeli ve siyasi eşitliğe dayalı federasyon temelinde bir çözüme yönelik kararlılığının yeniden altı çizildi.
Özetle, tehdit ediliyoruz.
Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Maraş açılımını kınayan ve karardan geri adım atılması çağrısında bulunan Başkanlık açıklaması ve çeşitli ülkelerin yaptığı açıklamaların “Ada’daki gerçeklerle bağdaşmadığını ve asılsız iddialara dayandığını” belirterek, bu iddiaları reddettiklerini bildirdi.
Açıklamayı tamamen destekliyoruz. Maraş konusunda da sonuç ne olursa olsun geri adım atılmaması gerektiği görüşündeyiz.
İşte Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamanın özeti:
“KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar tarafından 20 Temmuz 2021 tarihinde açıklanan, Maraş açılımının ikinci aşaması hakkında BM Güvenlik Konseyi tarafından yapılan Başkanlık Açıklaması ile çeşitli ülkelerin yaptıkları, Ada’daki gerçeklerle bağdaşmayan ve asılsız iddialara dayanan açıklamaları tümüyle reddediyor ve bunlara ilişkin KKTC’nin verdiği cevapları tamamıyla paylaşıyoruz. Bu açıklamalar Maraş’ın KKTC toprağı olmadığı, KKTC’nin Maraş’taki mülklere el koyacağı ve buraya mülkiyet hakları hilafına yerleşimciler getireceği gibi mesnetsiz iddialara ve Rum-Yunan kara propagandasına dayanmaktadır. Maraş, KKTC toprağı olup, KKTC makamlarının iyi niyetli yaklaşımı çerçevesinde zamanında yerleşime açılmamış, askeri bölge olarak ilan edilmiştir. KKTC makamlarınca Maraş açılımı kapsamında alınan tüm kararlar mülkiyet haklarına saygı çerçevesinde olup, uluslararası hukukla tamamen uyum içerisindedir. İddia edildiğinin aksine, BM Güvenlik Konseyi kararlarının ihlal edilmesi söz konusu değildir. Kaldı ki BM Güvenlik Konseyi kararları mülkiyet ve egemenlik haklarının üzerinde değildir. Sayın Cumhurbaşkanımızca ifade edildiği üzere, bu adımlarla Maraş’ta yeni mağduriyetler oluşmayacak, herkesin yararına olacak şekilde, mevcut mağduriyetler giderilecektir. Öte yandan, BM Güvenlik Konseyi maalesef Kıbrıs meselesinde de sahadaki gerçekleri görmemekte ısrar etmektedir. On yıllarca süren çabalar, Türk tarafının tüm iyi niyetine rağmen, Kıbrıs Rum yönetiminin uzlaşmaz tutumu nedeniyle, iki kesimli, iki toplumlu federal çözüme ulaşılmasını sağlayamamıştır. Taraflar arasında bu model üzerinde görüş birliği yokken, halen federal çözümde ısrar etmek artık Konsey’in itibarına zarar vermektedir. Kıbrıs meselesinin adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulmasına yönelik yeni bir müzakerenin başlaması, ancak Kıbrıs Türk halkının eşit egemenliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tescil edilmesiyle mümkündür. Bu anlayışla, BM Güvenlik Konseyi’ni, Rum-Yunan ikilisinin yanıltıcı propagandasından kurtulmaya, ayrıca KKTC’nin, Maraş konusunda hukuka uygun olarak attığı adımlarını ve Cenevre’de sunduğu yapıcı ve gerçekçi önerisini desteklemeye davet ediyoruz. Kıbrıs Rum tarafını hukuka aykırı şekilde AB’ye alan, hatta bu kararın siyasi olduğunu da pişkince söyleyen AB’nin ve o dönemdeki hukuksuzluğa arka çıkan bazı Avrupa ülkelerinin şimdi hukuktan dem vurmasının hiçbir değeri yoktur. Bu güruhun bize hukuk dersi vermeye kalkması ise tam bir garabettir. Bu güruhu ve uluslararası toplumu bir kez daha Ada’daki gerçeklerle yüzleşmeye, Kıbrıs Türk halkına yaptıkları haksızlıklara son vermeye, Kıbrıs Türk halkının iradesine ve 1960’ta kazandığı egemen eşitliğine ve eşit statüsüne saygı göstermeye çağırıyoruz.”