”Türkiye’de medyanın kamera arkasını gösteren istifa:
Türkiye’de medya tek seslidir, o ses de ‘saray’ işaretiyle çıkar!”
Yüzyılımızın teknoloji ve iletişim çağı olduğu gerçeği; bilgi, haber, eğlence hatta
eğitimi de kapsayacak şekilde her geçen gün daha da genişleyen medyayı, yaşanan
gelişmelerin ve toplumların yönlendirilmesinin merkezine yerleştirmiş durumda. Bu
açıdan bağımsız ve eleştirel nitelikli, yaygın ve etkin ulusal medyası bulunan ülkeler,
gerçeklerin bilgisine sahip olarak geleceklerine güven içinde adım atabilmektedir.
Dolayısıyla medya bir toplum için ışık yayan fener de ışığı engelleyen perde de olabilir.
Türkiye medyasının büyük kısmı, toplumun her geçen gün daha da fazla
karanlığa gömülmesine neden olan perde işlevini benimsemiş durumdadır. Özellikle
iktidarın imkânlarıyla ayakta duranlar ile iktidarın güdümündeki gazete, televizyon,
radyo ve internet siteleri adeta iktidarın bir uzvu gibi hareket etmekte, iktidara
yönelen her türlü eleştiriye kalkan olma görevi üstlenmektedir. Ne yazık ki bu durum
medyanın ‘normali’ haline gelmiştir. İçine düşülen çukurun derinliği ise ancak
olağanüstü olayların yaşandığı dönemlerde kesif şekilde görülebilmektedir.
İşte bu olaylardan biri geçen ay yaşandı ve Türkiye’deki medyanın büyük
kısmının hüviyeti ortaya saçıldı. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı olan Recep
Tayyip Erdoğan’ın damadı, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifası; sırtını
iktidara dayayan, iktidarın güdümüne giren basın-yayın organlarının varlık nedenlerini
yitirdiğini ve Türkiye halkına zarardan başka hiçbir şey vermeyeceği bir kez daha
gösterdi. Hem Türkiye’nin içinden geçtiği ekonomik krizde bulunduğu konum hem de
Tayyip Erdoğan’ın en yakınındaki kişi olmasından kaynaklı istifası yıllarca konuşulacak
bir haber niteliği taşıyan Berat Albayrak, iktidar medyası ve güdümlü medya
anlayışının hâkim olduğu televizyon kanalları ve internet sitelerinde saatlerce tek satır
yer almadı. Cumhuriyet, Sözcü ve BirGün gazeteleri ile Tele-1 ve Halk TV, internet
sayfaları ya da o anda yayında olan programları aracılığıyla istifa kararını kamuoyuyla
paylaşırken, iktidarın hakim olduğu medyada bir günden daha fazla süre, 27 saat
boyunca herhangi bir yayın yapmadı. RTÜK kayıtlarına göre; istifa, Türkiye genelindeki
1780 kanaldan sadece 5’inde ilk saatlerde haber oldu, geriye kalan 1775 kanalda
haberleştirilmedi. Albayrak’ın istifası, ertesi gün habercilik yapan gazetelerin dışındaki
yayın organlarında da yer almadı.
Bu durumu daha da vahim noktaya getiren gelişme ise, 27 saat sonra yaşandı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı aracılığıyla yapılan ve Berat Albayrak’ın
görevinden ‘affını istediği’ ve ‘kabul edildiği’ yönündeki açıklama sonrası söz konusu
iktidar hakimiyetindeki yayın organları, gelen talimat doğrultusunda ‘harekete’ geçti.
Tahmin edilebileceği gibi haberler, hükümette herhangi bir kriz yaşanmadığı bir
içerikte; adeta bir şube müdürünün görevinden ayrılması şeklinde yansıtıldı.
Albayrak’a şube müdürü görevinden ayrılmış muamelesi yapan medya kuruluşlarının
gözden kaçırdığı şey ise, kendilerinin de Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı
bünyesinde bir masaya dönüştükleriydi.
Kasım ayında yaşanan bir diğer gelişme ise gazetecilerin ‘yıpranma hakkı’
olarak bilinen fiili hizmet süresine ilişkin düzenlemeydi. Anayasa Mahkemesi bu hakkı,
yönetmelik düzeyindeki bir mevzuat kapsamında basın kartı şartına bağladığı için
eşitlik ilkesine aykırı bularak iptal etmiş; bunun üzerine yeniden yasa çıkarılması
gerekliliği gündeme gelmişti. TBMM’ye sunulan ve AKP-MHP milletvekillerinin
oylarıyla yasalaşan düzenleme, kanun hükmünde kararnameye atıf yaparak soruna
çözüm üretilmek istenmiş ancak basın kartı verilmesi yine yönetmelik düzeyinde
kaldığı için Anayasa Mahkemesi’nin kararı yerine getirilmemiş oldu. Basit bir hukuki
hata olarak görülemeyecek bu durum basın örgütleri tarafından iktidar temsilcilerine
ısrarla anlatılmasına karşın gereken yönde değişikliğe gidilmedi. Çünkü; iktidarın
gözünde mesleğimiz gazetecilik, sıradanlaştırılmak, basitleştirilmek, kontrol altına
alınmak ve kimliksizleştirilmek istenmektedir. Böylelikle de gerçeklerin halktan
gizlenmesi, toplumun yalanlarla yönlendirilmesi sağlanabilecektir.
Geçen ay yaşanan ve iktidar medyasının kirlilik düzeyini aşikâr eden bir olaya
da raporumuzda yer verdik. İktidar yanlısı yayın yapan TV100 kanalının yöneticilerinin
şantajla bir iş insanından para almak istediği iddiası gündeme geldi. Buna göre; 3N
Medya grubuna bağlı TV100 kanalı ve internet sitesinin patronu Necat Gülseven ile
kanal yöneticisi Murat Kelkitoğlu, “elektronik para” programı Papara’nın sahibi
Ahmed Faruk Karslı’dan, Papara’nın “kaçak bahis ve kumar çetelerinin para trafiğine
aracılık ettiği” ve babası Abdürrahim Karslı’nın “FETÖ’yle bağlantılı olduğu” yönünde
haber yapmakla tehdit ederek para almak istedi. Ahmet Faruk Karslı, ses kayıtlarıyla
savcılığa suç duyurusunda bulundu. Türkiye’de gazeteciliğin daha da fazla kan kaybına
uğramaması için bu davanın takipçisi olacağımız iyi bilinmeli.
Türkiye’de medyayı ‘tek sesli’ hale sokmaya; afet, salgın, deprem, patlama,
baskı, sansür ve adliye koridorlarında yıpranan meslektaşlarımızın haklarını gasp
etmeye ve mesleğimizin adını kirletmeye çalışanlara karşı halkın doğruları öğrenme
hakkı, düşün ve ifade özgürlüğü yolunda yürümeye devam edeceğiz.
Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Yönetim Kurulu