“İran’daki rejim güç
kazandı…”
Necdet Buluz
Amerika ile İran arasındaki gerginlik karşılıklı açıklamalar ile şimdilik yerini durgunluğa ve beklemeye bıraktı. Şimdi soru şu:
“Kim kazandı, kim kaybetti?”
Uzmanlar ve asker kökenliler çeşitli değerlendirmelerde bulunuyor. En önemlisi de savaşın büyümeden şimdilik bitmiş olmasını gösteriyorlar. Biz, zaman zaman bu değerlendirmelerden bazılarını da sizlerle paylaşacağız.
Daha önce Tahran ile Ortadoğu’da ve Washington’da görev almış Emekli Büyükelçi Bozkurt Aran, Amerika ile İran arasındaki gerilimi değerlendirdi. ABD’nin Kasım Süleymani’yi öldürmesiyle İran içerisinde rejimi zayıflatma amacına hizmet etmediğini tam tersine güçlendirdiğini söyledi.
Washington’da Şükrü Elekdağ’ın elçiliği döneminde ABD siyasetini müsteşar olarak yakından izleyen Aran, sonrasında Türkiye’nin İran Büyükelçiliği, Ortadoğu Siyasi İlişkiler Genel Müdürlüğü görevlerinde bulundu. 2012 yılından bugüne Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) çatısı altında Ticaret Çalışmaları Merkezi Direktörlüğü’nü yürüten Bozkurt Aran, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde İran’daki gelişmeleri takip etmiş deneyimli diplomat gözüyle son yaşananları yorumladı.
Emekli Büyükelçi Aran’a göre ABD, uzun süredir ekonomik yaptırımlar uygulaması ve son olarak ABD Başkanı Donald Trump’ın, İran’ı ekonomik açıdan çıkmaza sürükleme stratejisine karşın Süleymani’yi öldürmenin tam tersi bir sonuç ortaya çıkardığı görüşünde. İran içerisinde Süleymani’nin öldürülmesiyle bir anlamda ABD karşıtlığı ekseninde kamuoyunda dayanışma yaşandığını kaydeden Aran, İran’da dine dayalı rejimde zayıflama olmadığı düşüncesinde.
Amerika’nın Sesi (VOA)’nın sorularını yanıtlayan eski Büyükelçinin görüşleriniz sizlerle paylaşıyoruz:
“İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in yapmış olduğu açıklamada, orantılı olarak yanıt verdiklerini ve bunu burada bitirdiklerini, konuyu bağladıklarını söylüyor. Bu ilginç. Öbür yanda İran’ın dini lideri Ali Hamaney de ‘Gerekli cevap verilmiştir’ diyor. Amerikan tarafı da İran’ın bu cevabı için kendilerinde önemli bir kayba neden olmadığı için biraz sessiz kalıyor, sanki yumuşatma eğiliminde. Bu aşama benim kanaatimce itidal çağrıları için ve arabuluculuk çabaları için en ideal ortam. Bunlardan sonuç alınması Ortadoğu’daki bu krizin azalması veya tansiyonun düşmesi anlamına geliyor. Bu önemli bizim için.
Benim kanaatimce rejim güçlü. Rejimin, değişikliğine yol açacak her türlü faaliyeti engelleyecek gücü olduğu gibi 7 milyon civarında militan gücü olduğu ifade ediliyor. Dolayısıyla bu insan gücünü, rejimi yani mevcut düzeni değiştirecek herhangi bir harekete müsaade etmeyecek güçlü bir devlet aracı olarak düşünmek lazım. İran’da ABD’nin koymuş olduğu ciddi yaptırımlar sonucunda bayağı ekonomik sıkıntılar ortaya çıktı. Bu konuda tereddüt yok. Bu ekonomik sıkıntılar gösteriler, hareketler de başladı. İran’ın 31 vilayetinden 29’unda bu ekonomik sıkıntıları ifade etmek amacıyla gösterilere neden oldu. Ama ABD’nin bu yapmış olduğu hareket (Kasım Süleymani’nin öldürülmesi), birdenbire bütün İranlıların konsolide olması, biraraya gelmesi anlamına geliyor. İranlıların ifadesiyle ‘Bir şehidin (Süleymani) arkasında’ biraraya geldikleri ve böylece toplumda dayanışma ruhunun artırılmış olduğu bir ortam meydana geldi.
Amerika’nın esasında bölgedeki ülkeleri korumak gayesiyle ABD’lilerin kafasıyla millet iyileştirme yani nation building kavramıyla yola çıktıkları görülüyor. Bunun dünyada iki başarılı örneği var, birisi Almanya, birisi de Japonya. Ancak her iki ülkenin geçmişi de Ortadoğu’daki ülkelere benzer şekilde değil. Amerikalılarsa aynı tecrübeyi Irak’ta ve Afganistan’da yapmaya çalıştılar. Ama bence her ikisinde de vahim şekilde başarısızlığa uğradılar. Yani (ABD) korumaya, düzen getirmeye çalıştığı ülkelerde daha büyük ölçüde düzensizliğe neden oldu. Üstelik sadece bu ülkelerde değil etraflarındaki ülkelerde de ciddi bir istikrarsızlık yaratılmış oldu.
Amerikalılar, eğer İran’a yeniden ciddi bir tepki verecek olursa, mesela İran’daki önemli askeri üsleri vururlarsa İranlılar da buna karşılık mutlaka bir şeyler yapacaktır. Bu durum, esasen bir istikrarsızlık bataklığına gömülmek üzere olan Ortadoğu’da bunun artması anlamına gelecektir. Bir de başka bir şey var. Petrol eskisi kadar dünya bakımından hayati nitelikte değil. Dünyada çok önemli ama Amerikalılar kendi başına petrol tedariğini sağlayabiliyor. İran’ın sattığı petrol temel olarak Çin’e gidiyor. Hürmüz Boğazı’nın kapatılması da herkes için rahatsızlık verici bir unsur olacak ama temelde Çin için rahatsız edici olacaktır. Çin, Amerika’nın karşısında ciddi rakip olarak ortaya çıkmış bir ülke. Dolayısıyla olumsuz gelişmeler olmasını, ortaya çıkacak istikrarsızlığın nelere mal olacağını düşünmek istemiyorum esasında. Bizim için çok üzücü, sıkıntılı günlerin işaretçisi olacaktır.
Türkiye’ye bu ortamda, İran’ın ‘Vurdum rahatladım’, ABD’nin de ‘Bize bir şey tesir etmedi’ dediği ortamda, Türkiye’nin bir arabuluculuk rolünü üstlenmesi mümkün. Ama bundan kastımız ortamı yumuşatıcı bir rol oynaması. Yani iki ülke arasında temasların sağlanması ve ortamdaki bu gerginliği geriye doğru saracak şekilde olabilir diye düşünüyorum. Türkiye’nin böyle bir rolü olabilir. Ancak ABD Kongresi’ndeki Türkiye’ye yönelik hasmane tavır böyle bir arabuluculuk rolünün yapılmasına ne derecede müsaade eder göreceğiz. Bunun dışında Ortadoğu bölgesinde her türlü rahatsızlık, Türkiye için her zaman ciddi tehdittir, bunu da görmemek mümkün değil.”
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz