Bundan sonra ne olur?
Necdet Buluz
Rusya ile Suriye konusunda yapılan mutabakattan sonra sahadaki gelişmeler önem taşıyor. Özellikle mutabakatın 4.maddesinde yer alan Adana Anlaşması, Türkiye ile Suriye arasında doğrudan ilişkilere dayanıyor.
Rusya, mutabakata Adana Anlaşması’nı koyarak Türkiye ile Suriye arasında doğrudan ilişkilerin başlamasını istiyor. Bu konuda iki taraf arasında arabuluculuk görevini üstleneceğini de vurguluyor.
Bundan sonra neler olur? Sorusuna yanıt arıyorsak, Suriye’de sahada yaşanacakları iyi analiz etmemiz gerekecektir.
Güvenli bölge güvenliğimiz için yeterli olacak mı?
Güvenli Bölgeye Türkiye’deki sığınmacılar nasıl taşınacak? AB ve diğer ülkeler parasal yönden destek vermeyeceklerin söyledi. Sığınmacılar için inşa edilecek konutların giderleri nasıl karşılanacak? Buna bütçe yeter mi? Kaldı ki Suriye kendi toprağında böyle bir girişimi nasıl karşılayacak?
Suriye’de bir PYD/ PKK terörist grupları var. Bunların durumu ne olacak? Ellerindeki ağır silahlar toplanacak mı?
Rejim askerlerin yanında Türkiye’nin desteğindeki Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’nun durumu ne olacak?
Türkiye’nin Suriye topraklarındaki gözlem kulelerinin geleceği nedir?
PYD/ PKK teröristleri rejim güçlerine sızarlar mı?
Daha birçok soru var.
İşte, bu nedenle bu sorunların çözümü ancak Suriye Hükümeti ile doğrudan görüşmelerle ele alınıp çözülebilecek konulardır. Rejime sırtımızı dnerek bu sorunları çözmemiz mümkün mü?
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, son yaptığı açıklamada özelikle Kürtlerle ilgili son derece önemli açıklamalarda bulundu.
“Kürtler yok sayılamaz. Kürt sorunundan kaçamazsınız. Söz konusu sorun, Suriye krizinin parçası olmaktan çok, çok daha geniş bir problem. Irak’ta yaşayan Kürtler var, İran’da yaşayan Kürtler var, tabii ki Türkiye’de de çok sayıda Kürt yaşıyor. Kimse bu ülkelerin, bu bölgenin Kürt sorunu nedeniyle yaşanan bir gerginlik sebebiyle infilak etmesini istemez. Hiç kimse Kürtlerin kendilerini ikinci sınıf insanlar olarak hissetmelerini de istemez.”
Lavrov burada çok ustaca bir üslup kullanmış. Bu açıklama ile doğrudan Esad rejimi ile ilişkiye geçilmesi çağrısı yapılıyor. Aynı zamanda İran ve Irak’a da üstü kapalı mesaj iletiliyor.
Barış Pınarı Harekâtı başladığı sırada ABD askerlerinin Kürt güçlerin elinde olan bölgelerden çekilmesi, Kürt güçler ile Suriye hükümeti arasında birtakım görüşmeler yapılmasına neden olmuştu. Kürt güçlerin elinde olan bölgelere Suriye ordusu girmiş, söz konusu anlaşmayla sonuçlanan görüşmelere Rusya arabuluculuk yapmıştı.
Esad, Suriye topraklarındaki son gelişmelerden sonra yaptığı açıklamada bakınız neler söylüyor:
“Bizin nihai bir hedefimiz var: ABD askerlerinin aniden çekildiği, Kürtlerin (YPG/PKK) kontrolündeki bölgelerde devlet otoritesinin yeniden kurulmasıdır. Bu sırada “sahada oluşan yeni gerçekliğe saygı duyulmalıdır. Bu gelişmeyle istediğimiz şeyi tamamen başarmış olmayabiliriz. Ancak yakın gelecekte bu bölgenin tamamen özgürleştirilmesini sağlayacağımızı umuyoruz. Anlaşmayla YPG’nin sınırdan 30 kilometre güneye çekilmesine karar verilmesi de Şam’ın hedefine ulaşmasında yardımcı olmuştur. Kürtlerden ellerindeki, büyük çoğunluğu ABD’den gelen silahları Suriye ordusuna hemen teslim etmelerini isteyeceğiz, Suriye ordusu öncelikle bu bölgelerde kontrolü sağlayacaktır. Türkiye ile ABD’nin 17 Ekim’de vardığı anlaşmayla, operasyon bölgesi olan Rasulayn ile Tel Abyad arasında Türkiye’nin kontrolünde “güvenli bölge” kurulması hedeflenmesiyle Ankara’nın aldığı toprakları da en nihayetinde Suriye ordusu geri alacaktır. Komşu ülke olan Türkiye’den bir düşman yaratmak istemiyorum.”
Bütün bu açıklamaları ve sahada yanıt bekleyen soruları alt alta koyduğumuzda ortaya çıkan tablo çok açık ve net:
Türkiye ile Suriye rejimi en kısa zamanda bir araya gelmelidir.
Geçmişte yapılan hatalar geçmişte kalır. Ülke çıkarları için bugün ne yapılması gerekiyorsa o adımları atılması da gerekiyor. Geç kalınan konularda daha da zararlı çıkabileceğimiz unutulmasın.
Suriye konusu daha çok baş ağrıtacak gibi.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz