AB, Doğu Akdeniz’de de
Rumların yanında…
Necdet Buluz
Doğu Akdeniz giderek ısınıyor. Kıbrıs Rumları Doğu Akdeniz’deki petrol arama çalışmalarında Türkiye’nin işin içine girmesini istemiyor. Amerika’nın oluşturduğu ittifak içinde yer alan Rumlara en büyük destek de AB’den geldi.
Türkiye’nin Fatih’in ardından ikinci sondaj gemisi Yavuz’u da Kıbrıs adası açıklarına göndermesi, Avrupa Birliği’nin (AB) tepkilerine neden oldu. Yavuz’un KKTC’nin doğusuna ulaşması Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini tehdit dolu bir açıklama yaptı ve kısaca şunları söyledi:
“Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeydoğusunda illegal şekilde yeni bir sondaj çalışması yapma niyetini ilan etmesi, büyük bir endişe kaynağıdır. Türkiye bu tarz adımlardan kaçınmalı, iyi komşuluk ruhuyla hareket etmeli ve AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliği ve egemenlik haklarına, uluslararası kanun çerçevesinde saygı göstermelidir. İkinci planlı sondaj çalışması, Kıbrıs Rum kesiminin egemenliğini ihlâl eden kabul edilemez bir gerilimdir ”
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, yaptığı açıklamada, “Yavuz sondaj gemisinin bir hafta içinde Doğu Akdeniz’de Kıbrıs’taki Türk hükümetinden alınan ruhsatın geçerli olduğu Karpaz açıklarında ilk sondajına başlayacağını” açıklamıştı.
Türkiye, Mayıs ayı başında Fatih sondaj gemisini Ada’nın batısına göndermiş ve burada çalışmalar başlamıştı. Haziran ayında Fatih gemisi için de açıklama yapan AB, Ankara’yı ‘illegal faaliyetlerine son vermezse hedefe odaklı ve uygun yaptırımlar başlayacağı’ şeklinde tehdit etmişti.
Kıbrıs’taki Rum hükümeti de, Fatih sondaj gemisinin egemenlik bölgesine girdiği gerekçesiyle mürettebatı için tutuklama emri çıkarmıştı.
Türkiye ile Kıbrıs Rum kesimi ve AB arasında yaşanan sondaj gerginliğine Rusya da dahil oldu. Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yer alan açıklamada “Kıbrıs’ın egemenliğine saygı duyulması gerektiği” ifadeleri dikkat çekti.
Şunu söyleyelim:
Rusya’nın Kıbrıs politikası tamamen Türkiye aleyhine çalışıyor. Rusya Türkiye’yi “işgalci güç” olarak tanıyor. Yıllardan bu yana da Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesi gerektiğini savunuyor. O nedenle Kıbrıs ve Doğu Akdeniz onuşunda Rusya’ya fazla güvenmeyelim.
Nitekim Rusya tarafından yapılan şu açıklama da ne demek istediğimizi ortaya koyuyor:
“Bir başka Türk araştırma gemisinin de Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi’ne girdiği haberlerinin ardından bölgedeki gelişmeleri kaygıyla izliyoruz. Kıbrıs’ın egemenliğinin ihlâl edilmesinin, Kıbrıs sorununa kalıcı, adil ve uygulanabilir bir çözüm için şartların sağlanmasına yardımcı olmayacağına inanıyoruz. Doğu Akdeniz’deki krizin kapasitesini artıracak adımlardan kaçınılması; ölçülü davranma ve siyasi akılla hareket edilmesi; sorunlu konuların çözümü için diyalog ve karşılıklı çıkarlar dikkate alınarak çaba gösterilmesi çağrısı yapıyoruz. Birleşmiş Milletler tasarıları temel alınarak Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşılması için, toplumlararası müzakere sürecinin en kısa sürede yeniden başlamasına duyulan ihtiyaç ortadadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olarak, bu girişimleri desteklemeye hazırız.”
Son dönemde giderek artan gerginliğin geçmişi, 2000’li yılların başına, bir başka ifadeyle Doğu Akdeniz’de zengin doğalgaz kaynaklarının yer aldığına ilişkin bilimsel öngörülerin ortaya çıkmaya başladığı döneme dayanıyor.
Rum yönetimi, 2002’den itibaren Doğu Akdeniz’de başta Mısır olmak üzere diğer ülkeler Lübnan, Suriye ve İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları yapmaya başladı. Türkiye ise bu anlaşmaların KKTC ve Türkiye’nin haklarını çiğnediği gerekçesiyle meseleyi BM’ye taşıdı ve kendi Münhasır Ekonomik Bölge haritalarını BM nezdinde onaylattı.
Türkiye’nin BM nezdindeki itirazlarına rağmen Rum yönetimi, 2007’nin başında Ada’nın etrafında kendince 13 adet arama sahası ilan etti ve büyük petrol şirketlerine ruhsat verme aşamasına geçti. Bu noktada 2010’dan sonra sürece Amerikan Exxon/Mobil ve İtalyan ENİ gibi dev şirketler dahil oldu.
Buna karşılık olarak Türkiye, Doğu Akdeniz’de kendi ekonomik bölgesinde Kuzey Kıbrıs’ta adanın kuzeyi ve doğusunda belirlediği bölgelerde TPAO’ya arama ruhsatları verdi.
Rumların 13 parselinden “1, 4, 5, 6 ve 7 no’lu” parsellerin bir bölümü, Türkiye’nin TPAO’ya ruhsat verdiği bloklarla kesişiyor. 3 no’lu parsel ise KKTC’nin TPAO’ya verdiği ayrıcalıklı alan ile çakışıyor. Son dönemdeki tartışmanın ana sebebini ‘çakışan bu alanlar’ teşkil ediyor.
Şu noktaya dikkat:
Doğu Akdeniz’deki durumda neredeyse hemen her ülkeyi karşımıza almış durumdayız. Çok yakın ilişki içinde olduğumuz Katar bile karşı blok içinde yer alıyor.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz