Teröristlere verilen silahlar
unutulmasın…
Necdet Buluz
Son günlerde Suriye konusunda tartışılan iki önemli konu başlığı var:
1.-Fırat’ın batısında güvenli bölge oluşturulmalı.
2.- Adana Mutabakatı devreye sokulmalı.
Tartışılan bu iki konu, TSK’nın Suriye’nin batısındaki terör örgütlerine karşı başlatmayı planladığı askeri harekâtın ertelenmesine neden oldu.
Özetle Suriye konusunda her gün gündem değişiyor, bununla birlikte kafalar da karışıyor. Soru işaretleri de artıyor. Suriye’deki oyuncular birbirini kollayarak yeni stratejiler uyguluyor. Bu konuda çok daha duyarlı ve dikkatli hareket etmek durumundayız.
Aslına bakılacak olursa harekât bütün planlama ile tamamlandı. Sadece karar verilip düğmeye basmaya bakılıyor.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Türk Silahlı Kuvvetleri kendisine düşen görevler çerçevesinde her türlü hazırlığı yaptı, her türlü hazırlığı tamamdır” dedi.
Ancak, bu harekat bir türlü yapılamıyor.
Akar, “Yeri ve zamanı geldiğinde Münbiç’te de Fırat’ın doğusunda da gerekli faaliyetler, görevler yerine getirilecektir” ifadelerini kullandı. Üs bölgesine yönelik provokasyon hakkında konuşan Akar, “Erbil yönetiminin zamanında ve kapsamlı tepkisi, aldığı tedbirler, tarafımızdan memnuniyetle karşılanmıştır” diyerek askeri harekattaki kararlılığa vurgu yaptı.
Biz, burada sorgulanması gereken bir konuyu gündeme getirmek istiyoruz:
“Güvenli bölge”, Amerika’nın teröristlere verdiği silahlar toplanmazsa sağlanabilir mi?
Bir yandan “güvenli bölge” konusunda Türkiye ile birlikte çalışacaklarını söylüyorlar, öte yandan terör örgütlerine halen silah desteği veriyorlar. Bununla da kalmayıp, birlikte devriye geziyorlar.
Peki, Rusya “Adana Mutabakatı’ nı anımsatarak ne yapmaya çalışıyor?
Görüşlerimizi daha önceki yazılarımızda yansıtmıştık. Şimdi de bölgeyi iyi tanıyan Güvenlik uzmanı Abdullah Ağar’ın bu konudaki görüşlerini yansıtalım:
“Putin ’98 tarihli anlaşmaya gönderme yaptı ama 9 Şubat 2011’de yapılan anlaşma var. O anlaşma metinlerine bakılması gerekir diye düşünüyorum. 2011’de somut göndermeler var. Adana Mutabakatı’nı da kapsıyor. Orada Türkiye’nin sınırı aşan alanlarda bir harekat düzenlemesiyle ilgili bir gönderme yok ama buna şu anda gerek yok. Şu an iç istikrarını kaybetmiş bir coğrafya var. Türkiye burada uluslararası hukuktan ve Birleşmiş Milletler’in ilgili maddelerine bağlı olarak harekat icra edebilir. Türkiye etki ortaya koyabilir. Putin de ‘hem nahına hem mıhına’ diyerek bunu kabul etti. Rusya burada ‘ABD’nin varlığı illegaldir’ diyor, ‘Türkiye’nin kaygılarını da anlıyoruz’ diyor. Suriye’nin içinde bulunduğu durum, Türkiye’nin sahada bulunmasına meşruiyet kazandırıyor. Rusya, İsrail eksenli bazı görüşmeler yaptığı ortaya çıkarken, İran’ın etkisinin zayıflamasıyla bazı hamleler yaratmak istiyor. Suriye’nin davet etmesi üzerine Rusya’nın bunu kullanarak etki alanlarını derinleştirmeye çalıştığı, diplomasiyle iyi kullanmaya çalıştığı gözüküyor. Hem Türkiye’ye güzel konuşuyor, hem de YPG/PKK’ya karşı konumlanıyor. Askeri bir politik zemin üzerine çalışıyor. Bazı ülkeler arasında değişen ve gelişen işbirlikleri ve ayrılıkları söz konusu. İsrail’in artık topa çok daha fazla girdiğini görüyoruz, kendisini daha fazla gösteriyor. Rejimin ‘kapanın elinde kaldığı’ bir fotoğraf var.”
Özetleyelim:
Görüldüğü gibi Suriye’de her ülke kendi çıkarını ve alanını genişletmek istiyor. Durum böyle olunca da kimseye güvenmemek gerekiyor.
Amerika, baştan buyana bizi oyalıyor. Son gelişmeler ve görüntüler de bu oyalamanın devam ettiğini gösteriyor. Eğer Amerika Türkiye’ye karşı samimi hareket etmek istiyorsa öncelikle PYD/ PKK’ya verdiği silahları toplaması gerekiyor. Bunu yapmıyorlar.
Rusya’nın “Adana Mutabakatı”nı anımsatmakla alan genişletmeyi hedeflediğine dikkat çekiliyor.
Başımızda 4 milyona yaklaşan Suriyeli sığınmacı kaldı.
Yanı başımızda 40 bin silahlı terör örgütleri cirit atıyor.
Görebildiğimiz kadarı ile Suriye konusu her geçen gün işin içinden daha da çıkılamaz bir duruma geliyor.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz