Türkiye, denge unsuru
olabilir mi?..
Necdet Buluz
Suriye’deki kimyasal saldırı sonrası baş gösteren krizin BM gündeminde de çözülememesi ve ABD ile Rusya liderlerinin art arda gelen karşılıklı şiddet ve tehdit içeren açıklamaları sonrası 3. Dünya savaşı söylemleri giderek daha yüksek bir sesle dillendirilmeye başladı.
İşin ilginç tarafı, iki süper gücün liderinin twetler üzerinden birbirine gönderme yapmasıdır. Ortada ciddi sorunlar var, neredeyse savaşın eşiğine gelinmiş, konu başka yollardan sulandırılarak iş gövde gösterisi haline getirilmeye çalışılıyor.
Bütün bunlar, kaygan zemindeki ülkelerin ekonomilerini sarsıyor. Türk ekonomisinin de bundan zarar görmekte olduğunu gözlemliyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konu ile ilgili olarak Trump ve Putin ile telefonla görüşmesi sonrası “Türkiye arabulucu mu?” sorusunu gündeme taşıdı.
Trump’ın sosyal medyadan ‘füze’ mesajı, Rusya’nın ve Esad’in geri adım atmayacakları şeklindeki mesajları ile karşılık buldu.
İran “Suriye’nin yanında yer alacağız” açıklaması yaparken, Çin ise “Suriye’ye yönelik bir operasyon başlaması durumunda Akdeniz’de bulunan Çin donanmasına ait gemilerin Rusya donanmasına katılması emri” verdi.
İngiltere ve Fransa operasyona dair sıcak mesajlar yayınlarken, İsrail ve Suudi Arabistan’da operasyona dahil olabileceklerini İran’ı da katarak yenilediler. Ve saflar tamamı ile belli oldu.
Dikkat edilecek olursa Fransa’nın savaşa son derece sıcak baktığını ve Macron’nun kendisini gösterecek hamleler yapacağını açıkça görmüş olmaktayız. Zaten Batı basını da Macron için “Yıldızı parlayan yeni bir lider doğuyor” diye manşetler atıyor.
Almanya ve İtalya “Savaşa dahil olmayacağız” dediler. ABD-İsrail-Fransa-İngiltere-Suudi Arabistan birlikteliğine karşı, Rusya-Çin-İran-Suriye hattı artık net çizgilerle belirlendi.
Şimdi soru şu:
Saflar belli olurken, Türkiye saf belirtmeden dengeli bir politika uygulaması ile taraflar arasında bir denge sağlayabilir mi?
Tablodaki görüntüye bakalım:
Türkiye’nin NATO üyesi olması nedeni ile bir kesim Türkiye’yi ABD ve müttefikleri ile beraber düşünürken, bir kesim ise özellikle son dönemdeki Rusya ve İran yakınlaşması nedeni ile Türkiye’yi diğer hat ile beraber olarak düşünüyor.
Bu durumu açıklığa kavuşturabilmek için Türkiye’nin Guta’da yaşanan kimyasal kriz sonrası tutum ve açıklamalarına bakmak gerekiyor.
Bilindiği üzere BM’de iddialarla ilgili ABD ve Rusya tarafından iki tane tasarı verildi. Bu tasarılarda ABD ‘BM nezdinde bir mekanizmanın Suriye’de iddiaları incelemesini’ isterken, Rusya ise İncelenmesini fakat bu ekibin BM nezdinde değil bağımsız araştırma ekiplerince yapılmasını’ istedi. Ve bu tasarılar iki ülke tarafından karşılıklı olarak veto edildi.
Türkiye’nin iki araştırma önergesine olumlu oy vermesi ne anlama geliyor?
“Bizim için önemli olan eğer kimyasal silah kullanıldıysa bunun öğrenilmesi ve masum halka bunu her kim yaptıysa hesap vermesi gerekiyor.Masum sivillerin bu şekilde katledilmesi cezasız kalmamalıdır.”
Erdoğan’ın açıklamalarına baktığımızda Türkiye’nin, Amerika, Rusya ve İran ile olan ilişkilerini aynen sürdürme kararında olduğunu görüyoruz.
Erdoğan “Kimsenin Akdeniz’i ve Suriye topraklarını siyasi ve askeri güç mücadelelerinin ateşinde yakmaya hakkı yoktur. Kimyasal ve konvansiyonel silahlarla kendi vatandaşlarına saldıran rejimi korumak ne kadar yanlışsa, aynı şekilde terör örgütleri üzerinden Suriye’yi bölmeye çalışmakla o kadar yanlıştır. Biz bunların hepsine de karşıyız” sözleri ile bundan sonra takip edilecek yolu da çizmiş oldu.
Türkiye’nin mesajlarından sonra Rusya tarafından gelen ilk açıklamalardan birisi Türkiye’nin ABD ve Rusya arasında arabuluculuk görevini üstleneceği şeklindeydi.
Türkiye’nin izlediği politika ile bu kırılan fay hatlarında denge unsuru haline geldiğini görmekteyiz.
ABD’ye rağmen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarını gerçekleştiren Türkiye, gerektiğinde de İran ve Rusya’ya rağmen Esad hakkındaki politikasından da vaz geçmeyeceğinin mesajlarını veriyor.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz