ŞİİR VE ŞAİR
YAZAN : Yahya Aksoy
“Şair, bana yağmurdan söz etme, yağdır!” W.Hugo
“Bir matematikçi,şair ruhlu olmadıkça tam bir matematikçi olamaz.” Weiertras
Şair , duygularını,algılarını,gözlemlerini, özlemlerini, tutkularını, ilham ve tasarımlarını sözcükler, imgeler, deyimler, tamlama ve betimlemelerle dizelere aktarır. Şiir, dünya kültür mirasına ışık tutar, insanı ve doğayı ısıtır ve yansıtır. Siyasi ve sosyal tarih şiirle bütünleşir.Tasavvuf şiirleri nefes’lerle ilahi gerçeği yücelere taşır:
“Şairlerin nefesleri, cennetin anahtarıdır.” Hadis-i Şerif
Özgün şiirlerini üç kitapta toplayan, 25 eseri TRT repertuarında yer alan, AÜ öğretim üyesi Prof.Dr. Muharrem Gerçeker’in bir dörtlüğü bu gerçeği yansıtmaktadır.
“Ben baharı mevsim bilirdim/Gözlerin ömür oldu bana/Yılları ümitle yitirdim/Kar olup yağdın saçlarıma.”
Gönülllerin sesi olan şiirler,şarkılarda nağme,türkülerde ezgi olup gönüllere ve dillere geri dönerler.Şiir, şarkı ve türkülerin ve dünyanın temel ögesidir. Yoğun duyguları ile algıları, sesle uyumu ve uyumla anlamı bütünleştirerek söz sanatına aktaran şair, bir çağlayan gibi gürleyerek yücelerden sonsuzluğu serinletir. Bir deniz rüzgârı gibi ılık ılık eserek gönüllere su serper,gözlerde umut, rüzgârda ses, ozanda nefes olur. dizelerden yaptığı basamaklarla yücelere çıkar. Yarattığı eserin temasında kendini bulur.Güzel sanatlara tema ,kanat ve kol olur.
Prof.Dr. Erhan Güzel , Matematik ve Şiir makalesinde şunları ifade etmekte: ” Şiir, yüksek bir matematiksel düzenek olan evrenin küçük bir örneğidir.Şairin özgün bir kurgulamayla kağıda aktardığı yetenek-matematiksel zekâ uyumu, belki de evrenin gizli şifrelerini barındırdığı için şiir her çağda insanların vazgeçilmezi olmuştur.”
İtalya’nın Verona kentinde doğan ünlü şair Catullus (İ.Ö.84-54) İznik kentine gelir, daha sonra Troia’ya kerdeşinin mezarını ziyarete gider ve bu ziyaretini şiire aktarır:
“Birçok ülkeler, birçok denizler aştım geldim,/Yeraltına bu acıklı göçüne, kardeşim,/Son ödevi yapmak için ölümünde sana,/ Sessiz külüne sesleneyim diye boşuna./Yazgı ayırdı seni bir kere benden artık,/ Zamansız yitirdiğim mutsuz kardeşim yazık./Ana-babamın eski türesince bugün de/İşte acı sunularım yeraltı göçünde,/Bol bol döktüğüm kardeşçe göz yaşlarımı al,/ Sonsuzluk içinde, kardeşim, güle güle kal.”
Batıda edebiyat eleştirisi söz konusu olduğu zaman ” YENİ ELEŞTİRİ OKULU” nun kurucusu olan Eliot’un seçkin yeri her zaman ve herkesce tartışmasız kabul edilmekte.
Eliot’un, edebiyat üzerine düşünceleri ,deneme ve eleştiri yazıları özet olarak şu başlıkları taşımakta ve bize şiir ve şair hakkında fikir vermekte:
“Gelenek ve Şiir/ Metafizik Şairler/ Din ve Edebiyat / Şiirde Musiki/ Küçük Şiir Nedir/ şiirin Sosyal Görevi/ Şiir ve Tiyatro/ Eleştirinin sınırları…”
Edebiyatın ve şiirin görevi, içinde yaratıldığı kültürün değerlerini çağın ve şairin perspektifinden güzel bir biçim içinde sunmaktır…
Sanat eseri , bir toplumun sosyal gerçeklerini ve ideal edindiği değerleri didaktik olmaksızın yaratıcısının perspektifinden sunan, içinde yaşadığımız kargaşaya bir düzen getiren bu düzen duygusunu içimizde de uyandırarak bizi önce kendimizle, sonra da toplumla barıştıran organik bir bütündür.
Böyle bir sanat eserinin nihaî görevi Virgil’in Dante’yi terkettiği noktada ilahî gerçeğin sınırlarında bırakmaktır.
Eliot’a göre , “Şiir dili, konuşma dilinin ve ondaki musikinin en kusursuz şeklini sunmak zorundadır.”
Evrensel sayılması gereken şairlerin, ” verimlilik, çeşitlilik, bütünlük ölçütlerini yansıtması esasını getiren Eliot, ” Tıpkı bir heykeltraş gibi şair de kullandığı maddeye sadık kalmalıdır; yaratacağı melodi ve ahengi işittiği seslerde bulmalıdır ” demekte.
“Çağımızda şiir, çoğunlukla okunmak için yazılmaktadır. Asırlık karaağaçların dallarında arıların vızıltısından ve güvercinlerin ağıtlarından
başka söylenecek şeyler de vardır.
Şiirin bütünümdeki musikiyi yaratan duygu dalgalarını ve ritmini vermek için, şiirin duygu yükü daha yoğun ve daha az yoğun olan kısımları arasında geçişler yer alır. Şiirde duygu unsurunun az olduğu kısımlar, yoğun olduğu bölümlerle kıyaslandığı zaman, nesre daha yakın bir dilde ifade edilecektir. “Öyle ki hiç bir şair, nesir diline hâkim olmadıkça, büyük bir şiir yazamaz.”
Nasrettin Hoca’nın Akşehir’li hemşehrisi usta şair Şevki Akar, “KİTAB-I KEBİR” öykü şiirinde örümcek,karınca ve arıda ilahi gücü görür:
“Kilim oldum dokundum bir örümceğin
yerinde/Arındım yıkanıp karıncanın terinde/Kuran,İncil,Zebur, Tevrat iki nokta iki hat/İlahiyatı okudum arının eserinde.”
Gönül dilini ve sevgiyi, bir yüreğin iki yarısı olan ve suları coşan iki nehir gibi okyanuslara akan Mevlânâ ve Şems’te görmekteyiz:
“Senin sevgin yüzündendir ki, göz güneşten nur alır, bulut topraktan su içer.”
Çağlar ötesinden gelen ve geleceğe izler bırakan bir rüzgâr ve su gibi akıp gitmekte olan sanat dalları arasında yer alan şiir, tarihle ve insanla yaşıttır.
Dünyaca ünlü Şili’li şair Paplo Neruda,ölümünün 40. yılında şiirlerinden yapılan şarkılarla anılmakta.
Ünlü bilgin İbn-i Sinâ,”İlim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder” ” demiş.Atatürk,”sanatı bir ulusun hayat damarı” olarak görmüştür.
Y.K.Beyatlı ve R.E.Ünaydın gibi ünlü şair ve yazarları T.C. büyükelçisi olarak yurt dışında görevlendirmiştir.
Bacon : “Sanat, doğaya eklenmiş insan demektir” diyor.
A.Mauroıs, Yaşama Sanatı eserinde : ” Tablonun, heykelin, şiirin, trajedinin ham maddelerini sağlayan doğadır; insan, aklının isteklerini yerine getirmek için bu maddelere şekil verir, onları düzene sokar ” demekte.
Şiirsel anlatımı kullanan yazarların eserleri, okuyucuyu büyüler. Tıpkı, insan ruhunun derinliklerine inip orada çözümlemeler yaparak şifrelerini çözen , sihirli sözcüklerle hayal gücünü, dil ve gönül zenginliğini şiirsel anlatımla harmanlayan,yakın tarihte ölümüyle tüm dünyada yankılar yaratan Latin Amerika’nın nobel ödüllü yazarı G.Garcia Marquez gibi. (1927-2014)
Anadolu’yu gençliğe armağan eden ünlü şair Mehmet Emin Yurdakul, “BIRAK BENİ HAYKIRAYIM” şiirinde şunları yazmıştır:
“Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et ;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir…”
Boş durmayı kendine ihanet sayan ve Bursa Cezaevinde kitaplar dolusu şiirler yazan Nâzım Hikmet bir şiirinde şöyle demekte:
“Bizi esir ettiler,
Bizi hapse attılar;
Beni duvarların içinde,
Seni duvarların dışında,
Ufak iş bizimkisi,
Asıl en kötüsü,
Bilerek bilmeyerek,
Hapishaneyi insanın kendi içinde taşıması…
İnsanların bir çoğu bu hale düşürülmüş.”
Kültür hayatımıza uzun yıllar önemli hizmetler vermekte olan Ajans Türk, sekiz ” ŞİİR TAKVİMİ”çıkarmış ve ünlü şairlere yer vermiştir. A.K.Tecer bir dörtlükte, “İşte bir vazoda açmış iki gül,/İşte bir saksıda eşsiz kuşkonmaz,/Gülleri gördükçe gönlüm bir bülbül,/ Saksıya baktıkça içimde bir haz.” demekte.
Usta şair Fikret Sezgin, tüm şairlerin can evini yansıtan dörtlüğünde şöyle demekte: “Nerde ağlayan çocuk, göz yaşında ben varım/Nerde kurumuş dudak, ben orada pınarım/Yaşam dediğimiz hep,bir zorunlu yolculuk/ Kalacak han istersen,can evimi açarım.”
Şairler, ozanlar ve yazarlar, dünya kültür mirasına hizmet eden , insanlığın ortak sesi olarak ,önce kendi diline ve toplumuna sonra da insanlığa karşı sorumludurlar.Şairlerin sesi, insanlığın sesi ve gönlü insanlığın evidir.