Kudüs sorunu nasıl
çözülecek?…
Necdet Buluz
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın İstanbul Zirvesi’nde Kudüs konusunda alınan kararların hayata geçirilmesi için ilk hamle Birleşmiş Milletler (BM)’de yapıldı. Beklendiği gibi, Amerika, bu karar karşı vetosunu kullanmaktan kaçınmadı.
Sonuçta Konsey’in 15 üyesinden 14’ünün (İngiltere ve Fransa gibi ülkeler de dahil) kararı desteklemesi ile ABD, şimdiye kadar görülmemiş bir yalnızlığa düşmüş oldu.
Bu noktada Türkiye’nin çabalarını ve toparlayıcı bir rol üstlenmiş olmasının önemine de değinmek istiyoruz. Hatta İslam İşbirliği Konseyi’nin bugüne kadar hiçbir konuda bu kadar bir araya gelip, aynı nokta üzerine odaklandığını da ilk kez görmüş oluyoruz. Burada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çabaları ve katkısını da küçümsememek gerekiyor.
Önemli olan bundan sonraki süreçte nelerin olabileceği ve Amerika’nın geri adım atıp atmayacağı konusudur.
Peki, şimdi ne olacak?
Konu,196 ülkenin üye olduğu Genel Kurul’a taşınacak. Genel Kurul’da kimsenin veto hakkı yok, ama buradan ancak üçte iki çoğunlukla çıkabilen kararlar Güvenlik Konseyi kararları gibi “bağlayıcı” (veya zorlayıcı) değil, sadece “tavsiye” niteliğinde sayılıyor.
Böyle bir durum karşısında da bir sonuç alınması beklenmiyor.
Zaten bizdeki muhalefet ve konuyu yakından izleyen Ortadoğu uzmanları Kudüs konusunda yapılan ve yapılmakta istenenlerden bir sonuç elde edilemeyeceğini söylüyor. Konunun müzakereler yolu ile çözülmesinin doğru atılacak adımlar olması gerektiğini vurguluyorlar.
Şu noktaya dikkat:
Güvenlik Konseyi’ne sunulan karar tasarısında bize göre en önemli nokta, Kudüs krizinin Filistin-İsrail müzakereleri yoluyla halledilmesi çağrısını içermiş olmasıdır.
Ard arda yapılan kınamalar ve konunun BM’ye taşınması ile Kudüs sorunun çözülemeyeceğini görenler daha sıkı önlemler alınması ve müzakerelerin devreye girmesi gerektiğini söylüyor.
Uluslararası alanda bu doğrultuda bir görüş oluşmakta olduğunu da görüyoruz. Rusya’da Kremlin sözcüsü geçen hafta Rusya’nın resmi tutumunu bu yönde açıklamıştı. AB yetkilileri benzer bir tutum sergilediler. Ürdün Kralı Abdullah dahi İslam Zirvesi’ndeki konuşmasında çözüm için müzakerelerin önemini vurgulayarak işin bu boyutunun önemine değinmişti.
Şimdi soru şu:
Ortada bir siyasi süreç ve müzakereler başlatılacaksa bu rolü kim üstlenecek?
Türkiye, Kudüs konusunda önemli bir rol üstlenirken, Amerika ve İsrail’e karşı diplomatik dili aşan açıklamalarda bulunuyor. Bir yerde köprüleri atıyor. Bu anlayış ve dille müzakerelerin sürdürülmesi zor olacak.
Biz, her zaman konuyu bu açıdan değerlendirirken, açıklamalarda diplomatik ve dünya dili kullanılması, kırıcı ve dökücülükten kaçınılması gerektiğini vurguluyoruz. Konulara sağduyu ile yaklaşmak, köprüleri atmamaya özen göstermek gerektiğini anımsatıyoruz.
İşte bundan sonrası konunun müzakerelerle çözümü ise bunu kimin üstleneceği konusu önem taşıyor.
Bu arada bizim için önemli bir konuyu daha sizlerle paylaşalım:
Kudüs konusunda ortaya konulan tepkiler, İslami direniş örgütlerinin sahaya inmesi ile alevlenirse bundan İslam dünyası zararlı çıkar. Eğer, iş siyasi ve müzakereler yolu ile çözülme eğilimindeyse, bunun için ortaya konulacak olanlar bellidir.
Zaten Amerika ve Batı, coğrafyamızda bir mezhep çatışması bekliyor ve bunun için de sinsi bir çalışma yapılıyor. Bütün bunları görüp değerlendirerek dikkatli hareket edilmesi gerektiğini bir kez daha anımsatalım. İran’a yapılan baskılar ve Suudi Arabistan’ın geri planda kalmış olması beklenen bu yangını bir anda her tarafa yayabilir.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz