ATATÜRK MÜ DEMİŞTİNİZ?
Atatürk karşıtlığı ile bilinen zevatın -29 Ekim’de işaretlerini vermekle birlikte-
birdenbire onu 10 Kasım 2017 de saygıyla anıp övmeye başlamasını şaşkınlıkla
karşıladık. Bu ilginç gelişmeyi kimimiz; ulu önderi yeni keşfettiler, kimimiz de
konjonktürün (iç- dış; siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmelerin) dayatması diye
açıkladı.
Keşif konusunda insanın “keşke” diyesi geliyor doğrusu. Fakat bu, uzak ve
yakın geçmişin sergilediği benzer kareleri -kapalı konumuna getirilen slâyt
makinesi gibi- kaldırmıyor göz önünden. Dahası, “Laiklik karşıtı hareketlerin
odağı olmak” gibi bir mahkûmiyetten önceki sürecin manevralarıyla, aniden
gelişen yeni durum karşılaştırıldığında inandırıcılık iyice güçleşiyor.
Sömürgecilerin kayığında seyrederken açılım iskelesine yanaştıklarında;
milliliğin çiğneniş biçimini, ulusçulukla hesaplaşmaya ilişkin söylemleri ve
BOP’un bir parçası olmakla övünmeleri unutsak bile, 10 Kasım’da “Atatürk,
Atatürk” diye yeri göğü inlettikten sonra, “Laiklik anayasadan çıkarılmalıdır,”
diyen birinin 14 Kasım’da TBMM Başkan Adayı gösterilmesini, Atatürk
düşmanlarını okul ve cadde isimlerinde, bazılarını da meydanlara dikilen
heykellerde halen yaşatıyor olmalarını, cumhuriyetin kurucusuna yapılan ağır
hakaretler karşısında sessiz kalmalarını ve benzeri şeyleri “içtenlilikleri
bakımından” nasıl açıklayabiliriz ki?
İnanılmaz iç-dış politik hatalar nedeniyle Türkiye’nin girdiği çıkmazı “Beka
Sorunu” diye tanımlıyorlar bir süredir. Ve yakın zaman önce söylediklerinin tam
tersini söylüyorlar şimdilerde. Birlik içinde olmalıyız, emperyalistlere karşı el ele
vermeliyiz diyorlar. Ve de millilikten, ulusçuluktan dem vuruyorlar sıkça.
Eyvallah, gerçekten eyvallah; Atatürk’ün reçetesi olan bu çağrıya kim itiraz
edebilir ki?
Peki, “günaydın” demeyelim, beka sorununun mimarları arasından da derhal
çıkaralım sizi ve gereken ne varsa yapalım el birliğiyle. Hangi duygu ve
düşünceyle olursa olsun, mademki “Atatürk” dediniz, buyurun öyleyse; bizi
ayrıştıran referandum konusunu nasıl çözeceğinizi, ulu önderin ilkelerini hayata
geçirip geçirmeyeceğinizi; tahrip edilen tüm kurumlarını onarıp
onarmayacağınızı ilk adımda söyleyin bize. Ve eylem söylem bütünlüğünüzü
ivedilikle başlayın göstermeye.
Milli mücadele çağrınıza gelince; bu millet, kendi coğrafyasında oynanan
oyunların farkında olduğu için Atatürk’ün reçetesini -birlik içinde- uyguluyor
zaten…
21.11.2017