Artık KKTC’ni tanımak
zamanı…
Necdet Buluz
Kıbrıs sorunu çözebilmek için iki toplum liderinin görüşmelerinden bir sonuç çıkmayacağı zaten baştan bu yana belliydi. Rumların AB üyesi olması, arkalarına bu ülkeleri ve Yunanistan’ı alarak gövde göstersi yapmaya çalışıp, Türk tarafını azınlık hale dönüştürme çabaları sonuç vermedi.
KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, Kıbrıs müzakerelerinin olumsuz sonuçlanmasının tek sorumlusunun Rumlar ve Yunanistan olduğunu belirterek “Artık kaybedilecek zamanımız yok. Mevcut BM parametreleriyle sürdürülen bu süreç bitmiştir. Çözüm için KKTC tanınmak zorunda ” şeklinde konuştu.
Buraya biz de bir nokta koymak istiyoruz.
Eğer KKTC bizim ayrılmaz bir parçamız ise, bizim işbirliği yaptığımız, “kardeş ve dost” diye hitap ettiğimiz ülkeler bu bizim ayrılmaz parçamızı da artık tanımak durumundadırlar.
Yazımızın başlığını “Artık KKTC’ni tanımak zamanı” diye attık. Geç bile kalınmıştır. Yıllardır kaderine terk edilen bu kardeşlerimiz, çok sıkıntılı dönemler yaşadılar. Halen de yaşıyorlar.
Mangalda kül bırakmayan Araplar, bizim ayrılmaz parçalarımız olarak sahne alan Türk Devletleri öncelikle KKTC’ni sıra ile tanımaya başlamalı ve bu adada yaşam mücadelesi veren soydaşlarımız içinde bulundukları ambargo zincirini kırmalıdırlar.
KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, katıldığı bir televizyon programında Kıbrıs sorununa ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, 50 yıldır devam eden müzakere sürecinin de noktalandığını vurgulayarak “Bu parametreyle çözüm arayışı artık mümkün değil. 50 yıllık BM süreci bitti. Eşitlik olacaksa bu eşitliğin gerçek anlamda masada ortaya çıkması lazım. Yani bundan sonra devletten devlete müzakere olmalı” diyerek bundan sonraki sürecin de neler olabileceği konusunda ipuçlarını vermiş oldu. Ertuğruloğlu, BM parametreleri denilen iki toplumlu, iki bölgeli, siyasi eşitliğe dayalı federasyon için sürdürülen müzakere sürecinin çöktüğünü belirtti
Dikkat edilecek olursa Kıbrıs’ta bugüne kadar hep bedel ödeyen Türk tarafı olmuştur. Açılmayan müzakere başlıkları var. Bunlara Batı ambargo koyarak süreci tıkıyor. Bazı müzakere başlıklarına da Rumlar ambargo koyuyor. Bu loşular altında yapılan müzakerelerden sonuç alınabilir mi?
Ortadaki gerçeğin görülmesi, KKTC’nin tanınması için yoğun bir diploması trafiği yapılması gerektiği görüşündeyiz. KKTC’ni tanıyan ne kadar fazla ülke olursa, bundan sonraki siyasi çözüm arayışlarında Türk tarafı daha güçlü olarak masaya oturacaktır.
Bu konuda Türkiye’ye önemli işler düşüyor.
Öncelikle sürekli birlikte hareket ettiğimiz ve desteklediğimiz Arap ülkeleri KKTC’ni tanımaya başlamalıdır.
Ardından Türk Cumhuriyetleri harekete geçirilmelidir.
Balkanlar’daki dost ülkelerin de bu sıralamayı takip etmesi için gereken girişimler başlatılmalıdır.
Eğer, biz bugünlerde bir araya gelemiyor, haklı davamızı savunamıyor ve KKTC’ni tek başına bırakıyorsak Rumlar da istedikleri gibi at oynatmaya devam edecekler demektir. Buna fırsat vermeyelim.
İşte Türk milleti ve Arap kardeşliğinin gerektiği günlerden geçiyoruz. Bu günlerde gerekenler yapılmıyorsa bu birlik ve bütünlüğün anlamı olabilir mi?
Nitekim, Kıbrıs konusunda diplomasinin bitmeyeceğine de dikkati çeken Ertuğruloğlu, “Diplomasi bir şekilde tekrar canlanacaktır. Önemli olan yeni müzakere sürecinin hangi parametrelerde hangi zeminde, kiminle kimin arasında, hangi hedefe doğru gerçekleştirileceğidir. Bu sağlıklı saptanmazsa doğru bulunamaz” diyerek bundan sonra masaya daha güçlü olarak oturulması gerektiğini vurgulamaya çalışıyor.
Yazımızı Emekli Büyükelçi Onur Öymen’in konu ile ilgili yaptığı açıklamaları sizlerle paylaşarak sonlandırmak istiyoruz:
“Sonuçta Türkiye’yi üye yapacak mısınız, yapmayacak mısınız? Yapmayacaksınız bu süreci neden başlattınız? AB üyeliği vaadiyle Kıbrıs başta olmak üzere bazı tavizler almak için mi bu süreci başlattınız? AB hiçbir konuda suçlu değil, suçlu hep Türkiye tarafıdır böyle bir şey olabilir mi? Yapılan açıklamalar ortada, her şey var en önemli nokta yok. Önemli nokta şunlar, bir kere AB Konseyi, Bakanlar Komitesi, Kıbrıs ile bağlantılı olarak, yani Kıbrıs’ta Türkiye’den beklentilerini alamadıkları için 8 müzakere başlığına ambargo koyuyor. Kıbrıs’ta sonuç alınamamasının nedeni Türkler değil Rumlar. Antlaşmalar ilgili taraflar için aynı tarihte yürürlüğe girer. Öyle bir antlaşma yapıyorsunuz ki, Türkiye’nin yükümlülükleri bölümü hemen devreye girdi, AB’nin yükümlülükleri bölümüyse Türkiye’nin bazı şartları yerine getirmesine bağlandı. Peki, bu şartların yerine getirilip getirilemediğini kim tayin edecek, AB. AB ebediyen bunu sürüncemede bırakabilir. Madem ki takdir hakkı onlara ait, Türkiye ağzıyla kuş tutsa, tatmin olmadık derler. Peki neden o zaman Türkiye’deki yönetim kendi yükümlülüklerini uygulamayı peşin kabul etti? Davutoğlu zamanında Kayseri pazarlığı yaptık, Kayserililer böyle pazarlık mı yapar? Maalesef bunlar konuşulmuyor Türkiye’de. AB konusunun esası bu.”
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz