Suriye’deki “Güvenli
Bölge” ye doğru…
Necdet Buluz
Türkiye’nin güvenliğini sağlayacak, sınıra yakın yerlerdeki terör örgütlerinin etkisiz hale getirilmesi için şimdilerde en çok konuşulan konu, Suriye’de kurulması düşünülen “güvenli bölgelerin” oluşturulmasıdır. Trump yönetiminin de buna sıcak bakması ile bu konuda atılacak adımların Türkiye’yi her açıdan rahatlatabileceğini düşünüyoruz.
“Fırat Kalkanı” ile başlayan ve TSK ile ÖSO’sunun başarısı ile gerçekleşen El Bab’tan sonraki hedeflerin belirlenmiş olması da bu konuda atılacak adımlarda Türkiye’nin kararlılığını ortaya koymuş olması ile yeni bir süreci başlatacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı bir “Güvenli bölge” projesi var. Projeye göre, Suriye’deki güvenli bölge, Menbiç ve Rakka’yı da içine alacak, 4-5 bin kilometrekarelik bir sahayı kapsayacak. Burada çoğunluğu Araplardan ve Türkmenlerden oluşan yerli halk için barınma yerleri kurulacak. Bölgenin güvenliği için bir “milli güç” oluşacak. Bunların gerçekleşmesini desteklemek için de ayrıca uçuş yasağı uygulanacak.
Yeni şekliyle bu güvenli bölge projesinin önemli bazı ayakları da var.
Bunlardan biri, bölgeye yerleştirilecek nüfusun daha çok Arap ve Türkmen kökenli olmasıdır. Bunun gerçekleşmesi için de yine Amerika ve Rusya’nın eğilimi önemlidir.
Böylece Türk sınırına yakın bölgede Türkiye’ye zarar vermeyecek bir nüfusun yer alması sağlanmış olacak. Bu durumda bazı analistler güvenli bölgeye “sorunsuz bölge” -yani Türkiye’ye sorun yaratmayacak bölge- diyorlar.
Bu bölge sadece IŞİD’den arınmış olmayacak. Aynı zamanda bizim için tehlikeli olan PYD/YPG’den de arınmış olacak. Fırat’ın batısında da bu şekilde bir “Kürt koridoru”nun kurulmasının önüne geçilmiş olacak. Bölge bu bakımdan Türkiye’nin kontrolü ve nüfuzu altında kalabilecek.
Tabii bu projenin gerçekleşmesi, meseleyle ilgili büyük aktörlerin bunu desteklemesine ve aynı zamanda Rakka’nın da kurtarılmasına bağlı. Şu anda ikisinin de nasıl olacağı bilinmiyor.
Türkiye, askeri açıdan gücünü ve kararlılığını ortaya koydu. Suriye’de kara gücünü kullanan ve bunda da başarı sağlayan tek ülke olarak dikkatleri çekiyor. Sorun sadece bu askeri başarı ile sınırlı değil. Bundan sonra IŞİD ile mücadele ve PYD/YPG konusunda dış güçlerin göstereceği kararlılığın ne olacağıdır.
Şimdi sırada siyasi güç var. Türkiye, bu siyasi gücünü de ortaya koyabilmelidir. Hem Amerika, hem Rusya yanında siyasi gücü etkili biçimde kullanabilirse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çizdiği “güvenli bölge” projesinde başarı elde edebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada ele geçirilmesi “an meselesi” dediği El Bab’dan sonraki hedef olarak Menbiç ve Rakka’yı gösterdi. Ama böylesine kapsamlı bir harekât için koalisyonun aktif katkısının şart olduğunu ve başkalarının da ellerini taşın altına koyması gerektiğini vurguladı. Bu satırlar yazılırken, TSK’dan yapılan açıklamada El Bab’ın % 40’ın ele geçirildiği vurgulanmıştı.
İşte bizim vurgulamaya çalıştığımız da siyasi gücümüzün bundan sonra nasıl ortaya konulacağı ve etkili olup olmayacağı konusudur. Amerika ve Rusya ile daha iyi ilişiklerin kurulması, Suriye ve bölgeye barış gelmesi için atılması gereken adımların dış güçlerce de desteklenmesi gerekiyor.
Bilindiği gibi Trump-Erdoğan telefon görüşmesinden sonra CIA Bakanı pompeo Türkiye’ye gelmiş, kendisine bölge konusunda da brifing verilmiş, Türkiye’nin görüşleri ve beklentileri aktarılmıştı. Özellikle FETÖ’nün iadesi ve PYD’ye verilen desteğin kesilmesi ön sırada bulunuyor.
Şimdi sonuç bekleniyor.
Bir de Erdoğan’ın Amerika’nın yeni Başkanı Trump ile Washington’da yüz yüze yapacakları görüşmenin sonuçlarının sorunların çözümüne ne gibi katkı sağlayacağı hesaplanıyor.
Asıl önemlisi de Trump’un kafasındaki “güvenli bölge”nin içeriğinin neleri kapsayıp kapsamadığıdır.
Bizim için önemli olan konu hem Amerika, hem de Rusya ile samimi ve kesin olarak işbirliği ve dayanışma içine girilmesi ve bunun sağlanmasıdır. Bu işbirliği ve dayanışma sağlanmadığı sürece “güvenli bölge”, daha çok konuşulan bir proje olarak gündemde kalacaktır.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebok.com/necdet.buluz