Ekonomimiz zorda…
Necdet Buluz
Her ne kadar bizi yönetenler “Ekonomimiz iyi, bize bir şey olmaz” diyorlarsa da, ortadaki rakamlar bunu doğrulamıyor. Açık ifade edelim, ortada müthiş bir durgunluk var. Deyim yerindeyse “Piyasalarda dal kıpırdamıyor”
Turizmdeki durgunluk, piyasaları da etkiliyor. Alış-veriş edenlerin sayısı azalıyor. Herkes “iki yakasını bir araya getirme” çabasında.
Bir yandan iflaslar, öte yandan kapanan işletmeler, ortada kalan işsizler ve piyasalarda paranın dönmemesi, ödemelerde de sıkıntılara neden oluyor. Yazımız biraz da “felaket telalığı” gibi olacak ama doğruları yazmak, ilgilileri uyarmak, tüketicilerin önlemlerini almaları açısından önemsenmelidir.
Uluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye raporunu açıkladığında ortaya çıkan tablonun h,ç de iç açıcı olmadığını gördük.. Buna neden olarak; Suriye savaşı, Rusya krizi, Güney Doğu’da yaşanan çatışmalar ve terörist ataklar güvenlik sorunu ve siyasi belirsizlik önemli rol oynuyor. İşte bu nedenle tüketici güveni ve yatırım iştahı azalıyor, azalan yatırımlar ve azalan karlar da ekonomiyi zora sokuyor.
IMF raporuna göre; reel sektör şirketlerinin yüksek tutarlı kısa vadeli dış borçları nedeniyle Türkiye’nin yıllık dış finansman ihtiyacı milli gelirin yüzde 27’sine yükseldi. Yani bu yıl 198 milyar dolar tutarında dış finansmana ihtiyaç olduğu görülüyor. Küçümsenmemesi gereken önemli bir rakamdan söz ediyoruz.
Bir önemli konu da gerileyen petrol fiyatlarına rağmen döviz ihtiyacının milli gelire oranın yükselmesi önümüzdeki dönemde sorunları daha da artıracak gibi görünüyor.
Çünkü siyasi istikrarın olmaması yabancı sermayenin Türkiye’yi terk etmesine neden oluyor. Bu arada aynı raporda cari açığın milli gelire oranın önümüzdeki beş yılda yüzde 4’ün üzerinde seyredeceği tahmin ediliyor.
Önemsenmesi gereken bir konu daha var:
Ekonomi Bakanlığı’nın, Nisan 2016 Doğrudan Yabancı Sermaye Verileri Bülteni’ne göre; doğrudan yabancı sermaye girişleri, bu yılın ilk iki ayında geçen yılın aynı dönemi kıyaslandığında üçte bire düşmüş durumda. Kısaca, geçen yılın ilk iki ayında Türkiye’ye 2 milyar 822 milyon dolar tutarında doğrudan yabancı sermaye gelmiş. Ama bu yılın aynı döneminde gelen doğrudan yabancı sermaye tutarı sadece 939 milyon dolar olarak belirtiliyor. Bu tutarın 485 milyon doları gayrimenkul alımına gitmiş, 212 milyon doları da sağlık alanına yatırılmış. Daha doğrusu hizmet sektörüne yatırılmış. İmalat sanayine yatan para 163 milyon dolar düzeyinde kalıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin ihtiyacı olan doğrudan yatırım tutarı geçen yıla göre epeyce azalmış durumda.
Yine aynı raporda cari açığın kaynağı belirsiz döviz girişleri ve rezervlerden finanse edildiği söyleniyor. Ve oynak olan kaynağı belirsiz döviz girişleriyle finansmanın, dış dengeyi sürdürülemez hâle getirdiği ileri sürülüyor.
Kaldı ki, artık Türkiye’ye birkaç yıl önceki gibi kaynağı belirsiz sıcak para akışında da gerileme var. Merkez Bankası’ndaki döviz rezervlerinin de sürekli olarak eridiğine dikkatlerinizi çekelim.
IMF raporundaki bir başka ayrıntıya da göz attığımızda “2013 hedeflerinin hayal” olduğunu da görebilmekteyiz.
Buna göre; 2016-2021 yılları arasında ekonominin büyüme hızı yüzde 4’ün altında gelişiyor. Enflasyon 2021’de yüzde 6,5, işsizlik ise yüzde 10,5 olarak tahmin ediliyor. Özetle, Türkiye işsizlik ve enflasyon hedeflerine önümüzdeki beş yılın sonunda ulaşamıyor. Yine 2023’te kişi başına gelirin 25 bin dolara ulaşması hedefinin de tutmadığı görülüyor. Çünkü bu projeksiyona göre 2021’de kişi başına gelir ancak 11 bin 436 dolara ulaşabiliyor.
Her zaman söylemeye çalıştığımız ülkemizde “siyasi istikrarsızlığın” halen var olduğudur. Bu siyasi istikrarsızlık, yabancı yatırımcıyı caydırıyor, sermaye akışını kaçırıyor. Yatırım olmayınca, istihdam da olmuyor. Bir şey üretemiyorsunuz, ihraç edemiyorsunuz. Bu durum işsizliği daha da artırıyor.
Ekonomi ile ilgili olarak yazdığımız hemen her yazıda özellikle cari açıktan söz etmişizdir. Türkiye, dikkat edilecek olursa yıllardır cari açığı kapatamadı. Kaynağı belirsiz döviz ve rezervleri kullanarak da bu açığı kapatmak mümkün olmadı. Nitekim IMF de raporunda kaynağı belirsiz döviz ve rezervleri kullanarak cari açığın kapanamayacağını açık biçimde vurguluyor. “Bu sürdürülebilir bir durum değildir” deniliyor.
Seçim öncesi bizi yönetenler ne demişti anımsayalım:
“Tek başına Hükümet olursak, ekonomide istikrar sağlanır, işsizlik azalır”
Bugün AK Parti tek başına iktidar oldu, ama ekonomide istikrar sağlanamadı, tam aksi ekonomi çakıldı. İşsizlik önceki yılları aratacak biçimde yükseldi.
Demek ki, siyasi istikrar olmadan, ekonomide riskler azalmayacaktır.
İşte ortadaki tablo:
AKP iktidarının ilk dört yılında yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 7,5 oranındaydı. Son dört yılın yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 3,3 oldu. 2002’de 10,3 olarak devir alınan işsizlik oranı şimdi 11,1’e yükselmiş bulunuyor.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz