Teşkilatları kapatmak çözüm
olabilir mi?…
Necdet SİVASLI
MHP’de sular durulmuyor. Parti teşkilatlarındaki sancının da giderek artmakta olduğunu görüyoruz. Olağanüstü kongre için imza veren Aksaray, Uşak, Denizli ve Kilis’ten sonra Elazığ teşkilatlarının kapatılması parti içi sıkıntıların daha da artacağını gösteriyor. Gelen haberlere bakılacak olursa sırada kapatılacak yeni il ve ilçe teşkilatlarının olduğu görülüyor.
Görüşümüzü yansıtalım:
Teşkilatları kapatmak, bu partiye hayatını adayanları doğramak, önünü görememek, yapıcı eleştirilere karşı tahammül edememek MHP tabanını bir anlamda yok saymak anlamına geliyor. Tabanı en iyi bilen, partinin geleceğini okuyan kadrolardır. İl ve İlçe Başkanlarıdır. Eğer, bu kadrolar “Bir değişim şart” diye yola çıkıyor, kararlılıklarını da olağanüstü kongrenin toplanması için veriyorlarsa buraya bir nokta koymak gerekiyor.
İmza verenleri parti dışına atmak, il ve ilçeleri kapatmak bize göre çare değil, çaresizliktir. Bunun bedelinin de çok ağır olabileceğini düşünüyoruz. Çünkü böylesi kararlar, kırgın ve küskünleri artıracak, bu partiye gönül vermiş olan kitleleri dağıtacaktır.
Önceki seçim sonuçlarını analiz ettiğimizde, bugünkü MHP kadrolarının ortaya bir şey koyamaması nedeni ile tabanının rahatsızlığını görmüştük. Çoğu MHP’li, kendisine yakın bulduğu AK Parti’ye oy vermiş, çoğu sandığa gitmemiş, bir kısmı da “dava uğruna” MHP’ye oy vermişti.
Ancak, her seçimi yenilgi ile tamamlayan MHP’deki erimenin daha da artması gündeme “Değişim şart” görüşünün ağırlık kazanmasına yol açtı. Bu yolda yapılan çalışmalar MHP’de teşkilatların kapatılmasına kadar giden bir yolu da açmış oldu.
MHP’de bugün “Seçimi nasıl kazanırız, partimizi daha nasıl güçlendirebiliriz?” hesaplarının yapılması gerekirken, “Partiye kayyum atanır mı, yeni bir seçim olsa barajı aşabilir miyiz?” hesapları yapılıyor. İktidar Partisi’nin, ya da Saray’ın partiye müdahale edip edemeyeceği tartışılıyor. MHP’ye gönül vermiş kitlelerin böyle bir durumu içlerine sindirmeleri beklenebilir mi?
Siyasi partilerin hedefi iktidar olabilmektir. Seçmenine ve tabanına güven verebilmektir. Eğer, bir siyasi parti bu ilkelerden hızla uzaklaşıyorsa sonunda o partinin bölünmesi ya da “tabela partisi” haline gelmesi kaçınılmaz olur.
İşte, MHP’de değişim isteyenler bu tehlikeyi görüyorlar. “Türk milliyetçiliği bu durumlara düşmemelidir. Hızla ayağa kalkmak durumundayız” deniliyor. Bayrağı taşıyabilecek genç ve dinamik kadroların iş başına gelmesi ile umut veren, iktidara koşabilen bir parti haline gelinmesi isteniliyor.
Konu genç ve dinamik yapıdan açılmışken bu konuda yapılan bir araştırma sonuçlarını da sizlerle paylaşmak istedik:
Area Kamuoyu araştırmasına göre, yaş grupları baz alındığında MHP en yüksek oy oranına 18-24 yaş arasında ulaşmış görünüyor. Bu gruptaki oy oranı yüzde 19,7 olarak veriliyor. Yaş yükseldikçe oy oranları düzenli bir biçimde düşüyor. 65 yaş üstüne geldiğinde ise ancak yüzde 6,3 seviyesini tutturabiliyor. Aslında Genel Merkez yöneticilerinin bu kamuoyu araştırmasından çıkan sonuçları çok iyi değerlendirmeleri gerekiyor. Yaş ilerledikçe, partiye oy vermeyenlerin sayısı da artıyor, nedeni mutlaka araştırılıp, bulunmalıdır.
Servet Avcı, Yeni Çağ Gazetesi’ndeki yazısında konu ile ilgili olarak aynı araştırma şirketinin bir başka çarpıcı sonuçlarını değerlendirmiş. Kısa bir alıntı yapıyoruz:
“Söz konusu araştırmada seçmenin yüzde 71.6’sı kendisini tanımlayan kimliklerden birisi olarak’milliyetçi’yi, yüzde 18.9’u ise ‘ülkücü’yü işaretliyor… Garabet partiler arasında dağılımda başlıyor… AKP seçmeninin yüzde 51.3 kendisini aynı zamanda ‘milliyetçi’ olarak tanımlıyor… Hatta hatırı sayılır bir kısmı da ‘ülkücü’… Ne olurdu MHP’yi yönetenler, millî varlığımız tarihindeki en yüksek riske maruzken bile, bunun sorumlularının hâlâ ‘milliyetçiler’den bu denli oy devşirmesine odaklanıp, çözüm arayışına girselerdi? ‘Muhalif veya hain’ tehlikesi bunlardan daha tehlikeli görüldüğü için mi? Şu durumdayken bile elindeki yetkiyi kendi insanını kırmak ve onun teşkilatlarını kapamakta arayan bir anlayış, seçmenin içindeki en büyük grup olan milliyetçileri ve sonra da diğer seçmen gruplarını kucaklayabilir mi? Bırakalım başkalarını, kendi insanına gelecekle ilgili ümit vaat edebilir mi? Seçimlerin oluşturduğu moral bozukluğunu, gelecek endişesini ve 1 Kasım’da ortaya çıkan travmayı atlatabilir mi ”
Teşkilatlardan gelen sesler, MHP’deki çatlamanın büyüyebileceğini, bunun kırgın ve küskünleri daha da artırabileceği, sonuç olarak da MHP’nin bir tabela partisi görünümü içine girebileceğine dikkat çekiliyor.
İçinde bulunduğumuz şu kritik dönemde, MHP gibi tabanı çok güçlü ve milliyetçilik üzerine oturtuluş bir partiye çok büyük ihtiyaç duyuluyor. “Türkiye’de gerçek anlamda bir yapısal değişikliğe gidilecekse bu ancak milliyetçi seçmenin oyu ile gerçekleşebilir” görüşünün ağırlık kazandığını da biliyoruz.
Her zaman yazdığımız ve dikkat çektiğimiz bir konuya daha değinelim:
MHP’nin hedefi sadece milliyetçi taban olmamalıdır. Milliyetçi hareket, her kesimden oy alabilen, her kesimi kucaklayan, umut olan bir parti konumunda olabilmelidir. Bugün, kendi tabanını bile elinde tutamayacak konuma gelen bir partinin siyasi arenada başarılı olması beklenebilir mi? Kendi içindeki sorunları çözemeyen bir siyasi partinin, milletin ve ülkenin yığılmış sorunlarını çözmesi mümkün müdür?
necdetbuluz@gmail.com